YÜZLEŞME DUVARI
Akşam güneşi henüz batıyordu. Güneşin kızıl yansımaları yeni ütülenmiş bir masa örtüsü misali yayılmıştı durgun, mavi denizin üzerine.
Gözlerim ufuk çizgisine dalmış, hayatı düşünüyordum. Mutluluklarımı, hayal kırıklıklarımı, cesaret edip yaptıklarımı ve cesaret bulamayıp vazgeçtiklerimi… Aklıma ilk gelen soru ise mutlu olup olmadığımdı. Bu soruya verecek net bir cevabım olmadığını gördüğümde üzüldüm. Sonuçta bir insan neden mutsuz olabilirdi ki?
Mutsuzluğumla ilgili ilk net sebep; üniversitede istediğim bölüme okumayışım oldu. Ben bu düşünceye dalmışken yanımda on sekiz yaşında, hayata nereden başlayacağını henüz kestirememiş Merve belirdi. Dokuz yıl önceki ben, hemen yanı başıma oturuverdi.
‘’Artık büyüdün, mantıklı düşünebiliyorsun, fakat bundan seneler önce verdiğin kararların arkasında durup geçmişine üzülerek hayatına devam edersen, ömrün boyunca mutsuz olursun.’’ Bir şey diyemedim, haklıydı.
Hemen sonra ilk aşkımı hatırladım. Aşkın en temiz, saf halini hatırlamak yüzümde belli belirsiz bir tebessüme yol açtı. Küçücük bir kalbe onca duyguyu sığdırmak ve sonu ne olursa olsun hayatına devam edebilmek, genç yaşta bir kız çocuğu için kazanılan ilk zafer sayılabilirdi.
Derinlere dalmışım ki, selam verir gibi önümde süzülen martıyı fark ederek kendime geldim. Elimdeki simitten bir parça koparıp attım ona, sonra devam ettim. Acaba dedim geçmişi düşünerek mutluluğu hazmetmek mi daha kolay yoksa geleceğe göz kırpmak mı? Gençken üzüldüğümüz sorunlar yaş almaya başladığımızda bize masal gibi gelir mi? Düşünce denizine balıklama dalış yapmıştım ki kaldırıma vuran bastonun yeknesak sesiyle irkildim. Yanımda tatlı mı tatlı, tonton bir teyze belirmişti. Hiç konuşmadan geldi yanıma oturdu.
Birkaç dakika sessizce oturup denizi izledik. İlk konuşan tonton teyze oldu:
‘’Benim bey’’ dedi,
‘’Çok severdi denizi. Onunla her gün bu banka gelir oturur, martıların sesini dinlerdik. Kırk sekiz yıl oldu ben evleneli.
Öyle güzel günlerimiz oldu ki bizim, anlatsam roman olur derler ya, o cinsten. Üç yıl önce bugün, nefesimi kaybettim. Üç yıldır her ölüm yıl dönümünde gelir buradan selamlarım beyimi. Çünkü bilirim ki o buralardan bir yerlerden alır benim selamımı. ‘’
Teyzenin sözleriyle dolan gözlerimi elimin tersiyle sildim ona belli etmemeye çalışarak. Hayatta ne dertler var dedim şimdiki zamanıma, ne eskiye takılıp kal, ne de geleceğin kaygısında boğul; sadece yaşa…
Şimdi dilimde sadece Can Yücel’den kalma birkaç cümle:
‘Önüne geçemediğin tek şey kaderdir. Seni yaşama bağlayan aslında bir mucizedir. Bugün yaşadığın her şey dünden kalma sebeplerdir. Ve aslında hayat dediğin, yaşayabildiğin kadar güzeldir.’
MERVE DEMİRCİ