Liyakat; uygun düşmek, yaraşır olmak demektir. Liyakat sistemi yani işi ehline verme olayı dünyadaki çalışma hayatını yandaşlığa ve kayırmacılığa karşı koruyucu bir kalkandır. Liyakati olmayan bir sistemin adaleti yoktur. Adaletin tesisi liyakatin tesis edilmesi ile mümkündür.
Kurumlara yönetici olabilmenin kriterleri, birilerinin sendikalarına üyelik veya siyasilerin referansları olmamalı.
Birbirlerinden koltuk kapmaları için entrikalara girilmemeli ve bunları atayacaklarda buna seyirci olmamalı. Olmamalı ki; içinde bulunduğumuz durumdan çıkılsın ve kurumlar çalışılabilir, işlevi yüksek ve güvenilir yerler haline gelsin.
Adam kayırmanın, koltuk için takla atmanın, siyasilerin kapısında yatmanın kişiyi liyakatli yapmadığını, koltuklar büyüdükçe oturanların küçüldüğü dönem dönem görmekteyiz.
Özele ve yurt dışına zorunlu gidişler, emeklilik için gün sayışlar, kurum değiştirmek isteyişler keyiften değil…
Sorunların neler olduğunu bilmeden yapılan tüm dokunuşlar sadece egoların tatminine ve kişisel menfaate fayda sağlar.
Sendikalar ve siyasetçiler şunu iyi bilmeliler ki; hak edenin hakkını etrafınızdakilere yedirmeniz size ahtan başka bir şey kazandırmayacaktır.
Çalışanlara uygulanan mobingler, üst perdeden bakmalar, geldiği yeri unutmalar, tehditler, oturduğu koltuğun altında ezilme göstergesidir.
Sıfır Liyakat Tam Biat sistemi artık gündemimizden çıkmalı, bu işin ya okulu ya da sınavı olmalı.
“Zeki insanları işe almanın amacı onlara ne yapmaları gerektiğini söylemek değil, bize ne yapmamız gerektiğini söylemelerini sağlamaktır” der, Steve Jobs.
Ya bizde durum nasıl? Çoğu siyasetçinin yaptığı kritik hatalarından biridir; ‘danışman’ olarak seçtikleri kişinin, alanında uzman, donanımlı, tecrübeli, onları ileriye taşıyacak, önlerini açacak biri olmaması… ‘Danışılacak’ yerine akrabadan, arkadaştan, hatır gönül ilişkisiyle adam seçmeleri. Seçtiklerinin de zaten telefonlarına bakacak, çantacı, emir eri tipler olması… “Şöyle bir fikrim var efendim…” diye söze başlayan danışmanın lafını ağzına tıkayıp, “Senin işin düşünmek değil, söyleneni yapmak!” diyenler...
Bazı siyasiler, yöneticiler, patronlar ne yazık ki iyi yetişmiş çalışanları da yaptıkları işe küstürüyor. Ya da seçtikleri ‘kukla tipleri’ bir yerlere, makamlara yerleştirip işlerini gördürme gayretlerine ne demeli! Durum ortada...
Kurt bir gün dolaşmaya çıkar, çakala rastlar.
Çakal halsiz, yorgun yatmaktadır. Kurt çakala sorar “Ne oldu, nedir bu hal?” Çakal, “Kurt kardeş açlıktan ölüyorum, bana yardım et.” Kurt bunun üzerine çakala “Takıl peşime” der.
Bir süre gittikten sonra çayırda bir at sürüsüne rastlarlar. Kurt çakala döner “Çakal, gözlerime bak, ateş çıkıyor mu?” der. Çakal “Bilmiyorum abi” deyince kurt yapıştırır tokadı çakala, “Gözlerinden ateş fışkırıyor diyeceksin” der. Çakal “Tamam abi gözlerinden ateş fışkırıyor” diye cevap verir.
Kurt tekrar sorar “Çakal tüylerim diken diken oldu mu?” Çakal “Bilmiyorum abi” deyince tekrar yer tokadı, “Tüylerin diken diken oldu diyeceksin” der kurt. Çakal, “Tamam abi tüylerin diken diken” oldu der. Sonunda kurt sürüye dalar ve bir tay kapar. Çakala bırakır, çeker gider.
Karnı doyan çakal havalı havalı dolaşmaya çıkar. Yolda karşısına bir tilki çıkar. Tilki de aç susuz yatmaktadır.
Çakal sorar, “Tilki kardeş ne oldu?” Tilki cevap verir “Çakal kardeş açım, ölüyorum…” Çakal “Hemen takıl peşime” der. Çayıra, at sürüsüne giderler.
Çakal tilkiye sorar “Tilki, gözlerimden ateş fışkırıyor mu?” Tilki cevap verir “Bilmiyorum abi…” Çakal bir tokat çakar ve “Gözlerinden ateş fışkırıyor diyeceksin” der. Tilki “Tamam abi gözlerinden ateş fışkırıyor” der.
Çakal tekrar sorar “Tüylerim diken diken mi?” Tilki “Bilmiyorum abi” deyince çakal tekrar tokat atar “Tüylerin diken diken oldu diyeceksin” der. Tilki “Tamam abi, tüylerin diken diken…” Nihayetinde çakal, kurt gibi at sürüsüne dalar.
Dalar ama anne at çakala öyle bir çifte atar ki, çakal yere uzanır.
Tilki hemen çakalın yanına gelir “Ne oldu çakal?” der. Çakal cevap verir, “Ya tilki kardeş, kurt da aynısını yaptı ve bir tay kaptı, geldi.” Tilki çakala gülümser ve der ki “Çakal, sen çakalsın o kurt. Sen çakal doğdun, çakal kalacaksın. Kurt da kurtluğunu yapacaktır. Nerede görülmüş çakalın kurt olduğu…”
Mustafa Kemal Atatürk
“Millî hedef belli olmuştur. Ona ulaşacak yolları bulmak zor değildir. Önemli olan, çetin olan o yollar üzerinde çalışmaktır. Denebilir ki hiçbir şeye muhtaç değiliz. Yalnız tek bir şeye çok ihtiyacımız vardır: Çalışkan olmak. Toplumsal hastalıklarımızı incelersek temel olarak bundan başka, bundan önemli bir hastalık keşfedemeyiz; hastalık budur. O halde ilk işimiz bu hastalığı esaslı bir şekilde tedavi etmektir. Milleti çalışkan yapmaktır. Servet ve onun doğal sonucu olan refah ve mutluluk, yalnız ve ancak çalışkanların hakkıdır”