Hep muhalif olanlar mı suçludur?
Hep eleştiren, sorgulayan, bir şeylerin yanlış olduğunu ifade edenler, bakış açısını kaleme alanlar mı suçludur? Neden hep kalem tutan eller kendi düşüncesinde suçludur? Vatan’ı ölümüne savunan, baki olan devletini ölümüne savunup devletin çıkarı yönünde duran, devleti yanlış politikalarla yönettiğine inanılan siyasi iradeyi sorgulayan mı suçludur? Son 16 yıldır kimse rahatça konuşamıyor, kimse rahatça doğruları ifade edemiyor. Örneğin, davamızın olmadığı dönem neredeyse kalmadı. Ama içine somut olarak bakıldığında lehte verilen kararlar eleştirdiğimiz kişiler yönünde. Aleyhte verilen kararlar ise, doğruların savunulduğu kişiler üzerinde olduğunu görmekte ve yaşamaktayız.
Bu memleketin savcıları, hakimleri adaletten yana değil de, güçten yana, güçlüden yana karar verdikleri sürece, verdikleri kararların tümü mahşer meydanında karşılarına çıkacak ve o kararlar doğrultusunda hak, hukuk meselesine riayet edilmeyip günün şartlarına göre tavır aldıkları için de ciddi hesaba çekileceklerdir. Bununla ilgili bir çok ayet ve bir çok hadis sıralamak mümkündür. Dini yönüyle ele alındığında hesabı en çetin olan bu ve bunun gibi mesleklerin cübbesi altında karar verenlerin olacağı özellikle belirtilmiştir. Verilen kararların, kararları veren kişilerin vicdani ve insani yönü de dünya adaletinde sorgulanması gereken asıl sorulardan biridir. Özellikle son dönemde ülkemizde cereyan eden gelişmelere bakıldığında siyasi gücü ve parasal gücü elinde bulunduranlara işleyen adalet, bizim gibi adalet bekleyen insanlara ne acıdır ki, hiç bir dönem işlememektedir. Adalet, halen daha umudu olanlara bir ekmek gibi, su gibi ihtiyaç. Umudunu kesen güçsüzlerin, fakirlerin, yetim ve öksüzlerin, sahipsiz kalanların, doğruları savunanların yüreğini yakmış, ızdıraba dönüştürmüş, vicdan mahkemelerini her geçen gün çaresiz duruma itmiştir. Adil olmak parayla eş değer hale getirilmiştir. Bir insanın hakkını savunup suçsuzluğunu ispatlaması için milyonlarca para harcayarak kendini müdafaa edecek avukata ihtiyaç duymaktadır. Oysa adil karar vermek için paranın gücü değil, vicdani hükümlerin doğru orantıda harekete geçmesi gerekmez midir?
Adil olabilmek, tüm dinlerde, örfi yasalarda, insani kurallarda özellikle de hak din İslam’da yüce Allah’ın en sık bahsettiği konulardan birisidir. İnsanlık namına, “Ey iman edenler” seslenişinde hep, “adil olun” emri ifade edilmektedir. Zaman, zaman köşe yazılarımda da sıklıkla dile getirdiğim her yazımda adalet vurgusunu yapmamdaki en büyük sebep, ülkemizde bu güzel vasfın yok olması, yaşanmaması ve yaşatılmamasıdır. Bunun en büyük acısını adalete aç olan insanlar hissetmektedir.
Suçlu değilken suçsuz olan birini suçlu gibi yargılayanların, suçşuz olduğu tepeden tırnağa belli iken güçlüden yana karar verenlerin gözlerine perde inmiş, adeta gören körler duygusuyla hüküm vermektedirler. Unutmayın ki, bugün suçsuz olana lazım olan adalet, bir gün size de lazım olabilir.
Sevgili yöneticiler!,
Sevgili idareciler,
Sevgili siyasiler!,
Sevgili karar verici adli organlar, şayet bu yazım da sizin nazarınızda suçsa, “evet ben yine SUÇLUYUM!..” Hem de sonuna kadar..
ÇANAKKALE GEÇİLEMEZ!
Çelikle kemiğin, küfür ile imanın harman olduğu yer olan, 18 Mart Çanakkale şehitlerimizin ve Çanakkale destanı’nın yıl dönümünde tüm şehitlerimizi, bu topraklar için can veren atalarımızı rahmetle yad ediyorum. Önümüz haftaki köşe yazımızda Çanakkale’yi ele alacağımızı da ayrıca ifade etmek isterim.
ALİ OSMAN ÖNDER