AKILLIYA VERME SİLAHI, KENDİNİ AV EDER, DELİYE VERME SİLAHI MEMLEKETİ PERİŞAN EDER

Dün akşam bu satırları yazmaya başlamadan önce başka şeyler yazmayı düşünüyordum. Ama gelişen olaylar birden bire değişen gündem insanın yazısını değiştiriyor. Sinop halkı sanata ve sanatçıya düşkündür.. Sosyal etkinliklere bakışı da Türkiye de her zaman farklı değerlendirilen Türkiyenin ender illerinden biri olarak bilinir. Ama artık buna da gölge düşürdük... Türkiye Müjdat Gezen Sanat Merkezi’ni kundaklayan ismi ararken o isim Sinop’lu bir vatandaş çıktı.. Üstelik Sinop adına hareket eden bir sivil toplum örgütünün sekreteri... SİYAD Sancaktepe Şubesi sekreteri olduğu öğrenilen Mehmet Ali ALİGÜL isimli bir vatandaş Sinop’un sanata bakışının içine etti desek yeridir. Kundaklama diyorum çünkü;beyefendi atalarına karşı o kadar saygılı o kadar vefalı ki onlara yapılana hakarete(!) dayanamamış gitmiş yakmış... Neyi; Müjdat Gezen Sanat Merkezi’ni.. Ne diyor ifadesinde; “Müjdat Gezen’in Osmanlı Padişahları’ndan Abdülhamit Han’ın torununa hakaret ettiği için buna tepki olarak yaptım, alkollü olduğum için bunun etkisiyle olayı gerçekleştirdim” Vah ülkem vah! Siyasette AK parti yandaşı, yaşamda sol felsefe anlayışı, icraata faşist bir yaklaşım elhamdüllilah çeken ve müslümanca alkışlayan bir toplum!!! Bu sözlere bir parantez açalım; hani derler ya “ solcu içer, faşist kırar döker, müslüman ise hamd eder... İyi de be kardeşim; buna faşist desem değil!, Solcu desem değil sizce buna ben ne desem! Bir kültür merkezini DAEŞ Kafası ile yakmak isteyen bir deli mi? Yoksa bu durum Yalakalık için olabilir mi? Ya da sarhoş numarasına yatıp, gözdağı vermek için gitmiş olabilir mi? Türkiye de artık dengeler değişiyor. İnsanlar birilerine yaranmak, isim olmak için karşıt görüşlere saldırmaya ona zarar vermeye ya da gözdağı vermeye başlamış durumda.. Bu durum bilinçli ya da bilinçsiz.. Bunu araştırmalar gösterecek. Ama tepedeki hoş görüsüz söylemler, tabanda ciddi karşılık buluyor. Hukukta hakkını aramakta zorlananlar, tehditle, şantajla, korkutma ile insanları sindirme gayretine girilmesi bununda karşılık görmesi tehlikeli sonuçlar doğuruyor. Geçmişte bu tür girişimlerde bulunanların ödüllendirilmesi , makamlara getirilmesi bu günde sivrilmiş isimleri de hedef tahtasına oturtuyor. Bu nedenlerle bu gün ülkeyi yönetenler, siyaset yapanlar, daha dikkatli davranmak zorunda oldukları bir ortamın tam arifesindeyiz. Toplumu kışkırtacak birbirine düşürecek, birbirini suçlayacak olayları tetikleyebilecek açıklamalardan kaçınmak zorundadırlar. Yani kaş yaparken göz çıkarmadan siyaset yapmanın, siyaseti edebi ile yapmanın eleştirilere kulak vermenin, hoş görü ile yaklaşmanın tam zamanıdır. Meydanlar ısınırken sözler ısınmamalı, bir tarafın kaygıları diğer tarafın hakaretleri ile hain vb. Ağır suçlamlarla karşılık bulmamalıdır. Bu memleket hepimizin ise hep birlikte yaşamak için mücadele etmeliyiz. Terörist, hain yaftası ile seçime gidiliyorsa toplum ikiye ayrılma noktasına çoktan gelmiştir. Bu durumda seçimin sonucu ne olursa olsun,kaygı verici gelişmelerde peşinden gelecektir. O nedenle hakaret dolu sözlerle başladığınız cümleler tabanı ayrıştırmakta, görüşleri ile bir tarafın simgesi haline gelmiş isimleri de hedefe oturtmaktadır. Yani kısacası bu ne perhiz bu ne lahana turşusu dedirten ama güleriz ağlanacak halimizi dedirtecek türden bir kundaklama... Üzerine çok düşünmeliyiz. Lakin kabak gibi ikiye ayrılmış bir toplumun HAYIR’da sesi çok çıkan, ikna eden bir isme yapılmış olması kaygıları arttırmakta, korkuları beslemektedir. Gelin eleştiriye açık olalım. Hiç kimse bir birini sevmek onun fikirlerini beğenmek zorunda değildir. Lakin saygı çerçevesinde geçmişte olduğu gibi eleştirel mizahta olacak, eleştirel sanatlarda yapılacaktır. Dünya var olduğu günden bu tarafa insanları güldüren düşündüren mizahı yok saymak ancak geri kalmış toplumların daha da gerisinde kalmasına yol açacaktır. Nerden nereye! Sinop’tan bir sanat düşmanı çıkacak deselerdi inanın gülerdim. Ama görülüyor ki; hırsları akıllarının önüne geçmiş kendini kanıtlama derdine düşmüş bireyler için delilikte sınır yok! O nedenle bizi temsil eden sivil toplum örgütleri kuruluşları daha dikkatli ve daha özenle yöneticilerini, yönetim kurulu üyelerini seçmek zorundadırlar. Yani kısacası; akıllı ve vicdanlıya verme silahı, kendini av eder, deliye verme silahı memleketi perişan eder diyor, hepinize saygılar sunuyorum...