BAŞ TACIMIZ

“Ana başta taç imiş Her derde ilâç imiş Bir evlât pir olsa da Anaya muhtaç imiş” Önümüzdeki Pazar, sevgisi, ilgisi ve ninnileriyle bizleri büyüten  annelerin günü.  Ana dilimizi, toplum içinde  yaşama dair ilk bilgileri, davranış biçimlerini öğrendiğimiz ilk “okul”dur anne.  “okul öncesi” dönemimizin öğretmenidir aynı zamanda. İşte bu dönem içerisinde aldığımız eğitim ve terbiye tüm hayatımızı etkiler. Annenin ayatımızdaki yerini tam olarak anlatmak çokda mümkün değildir. Anne, Kelimelerle anlatılamayan fedakarlık ve karşılıksız sevgidir. Anne, hiçbir süs ve makyajın annelik kadar güzelleştiremediği kadındır. Anne, görmediklerini bile kalbiyle duyup hissedendir. Anne, dünyadaki en güvenli sığınaktır. Anne, hayatımızın kutup yıldızıdır, sevgisiyle doğru yolu gösteren. Anne, ailemizi ısıtan, ailenin meyveleri çocukları olgunlaştıran güneştir. Ve anne, “cennetin ayakları altında olduğu” müjdelenmiş olduğu tek mukaddes varlıktır. İnsan kaç yaşına gelirse gelsin anneye hep muhtaçtır. Onun yerini hiç kimse dolduramaz. Bir derdimiz olduğunda bize destek olan, sevinci, kederi bizimle paylaşan hatta yaşayan kişidir. Üstad Necip Fazıl  annenin hayatımızdaki önemini; “Bir zincir istiyorum, hırsımı bağlayacak Bir yangın istiyorum, ruhumu dağlayacak Bir ana istiyorum, başımda ağlayacak” Dizeleriyle dile getirmişti. Bütün bunlara karşılık yeri geldiğinde başımızda ağlayan  annelerin çocuklarından beklentileri ise maddi değil manevi yani duygusaldır. Onlar çocuklarının saygılı, sevecen, uyumlu, aileye ve topluma yararlı insanlar olmasını arzu ederler. Gerek kültürümüz ve gerekse inancımız gereği, yaşadığı müddetçe başımıza taç etmemiz gereken annemizin değerini, Batı toplumlarının kapitalist düşünceyle dayattıkları bir günde üç beş kuruşluk hediye ile gösterme yanlışına düşmememiz gerekir. Anneler için paha biçilemeyen tek hediye sevgimizdir, yaşadığı müddetçe ona olan sevgimizi göstermektir. Tüm annelerin anneler gününü kutlarken, yazımı annelerimizin bizim için katlandıklarını anlamamız açısından anlamlı bulduğum bir hikaye ile bitirmek istiyorum. “Evin telefonu sabaha karşı üç buçukta çaldı. Uyku sersemi adam telefonu açtı. Telefondaki ses annesine aitti. Telaşlandı, korktu başlarına bir şey mi gelmişti? Annesi “nasılsın oğlum iyi misin?” diye sordu. Oğlu şaşkın bir ifadeyle “iyiyim anne hayırdır bir şey mi oldu siz iyi misiniz?” dedi. Annesi “biz iyiyiz bir şeyimiz yok sadece sesini duymak istedim” dedi. Oğlu da “anne bunun için mi aradın saat sabahın üçbuçuğu yarında konuşabilirdik” deyince annesi de “rahatsız mı ettim oğlum?” dedi. Oğlu “evet anne rahatsız ettin” deyince annesi cevap verdi: “30 sene önce sen de beni bu saate rahatsız etmiştin, doğum günün kutlu olsun”
11.05.2017 17:43:16