KILIK MÜSLÜMANI, KILIF MÜSLÜMANIDIR!

Bir yılan düşünün. Toprağına, iklimine, mevsimine göre derisini, rengini değiştiren. O yılan ki, her ne kadar derisini, rengini değiştirse de huyunu asla değiştirmez. Zehirini avını bulduğu anda akıtır. Günümüzün de en büyük problemi de aslında budur. Kılıktan kılığa, kılıftan kılıfa, gömlekten gömleğe, renkten renge giren ancak hiç bir zaman huyundan vazgeçmeyen, değiştirmeyen. Çıkarları ve menfaatleri uğruna dün söylediğini bugün inkar eden, dün inkar ettiğini bugün itiraf eden insanların en büyük hastalığıdır, “Kılık ve Kılıf” hastalığı. Kendi yalanına inanma sanatı da diyebiliriz buna. Kendini kandırma hastalığı da. Suçluluk psikolojisiyle kişinin kendi suçunu örtbas etmeye çalışmasına tıp literatüründe, “Mitomani” denir. Mitomani; kendi yalanına inanma hastalığıdır. Bu tip kişiler makam elde etmek, güç sarhoşu olmak için asla yalan söylemekten kaçınmazlar. Mitomanlar, bir çıkar elde etmek ya da ilgi çekebilmek için de her yalanı söyleyebiliyor. Kendilerine inanan insanları da bu hastalığa alıştırıp bağımlı hale getirebiliyorlar. Sonucu ise, Mitomanlar yanlış yapsalar da bu onlar için çok mühim bir hadise değildir. Bu hastalığa sahip olan kimselerin duruşu, çizgisi, ideolojisi, fikri asla yoktur. Hiç bir zaman da kendilerine ait doğru bir ‘YOL’da yoktur. Onlar için YOL! çıkarların örtüştüğü, menfaatlerin birleştiği noktada kesişir. Düne kadar birbirlerine, “İt, Çakal, Hain, işbirlikçi, Ajan” diyenler, birbirlerine milyonların önünde sövenler, arkalarından sürükledikleri alt tabanlarını karşılıklı kavgaya sokanlar bugün, birbirlerine sımsıkı sarılmış, söylediklerini yalayıp yutmuş, geçmişte söylediklerini unutmuş ise, üst sıralarda ifade ettiğim hastalıklara aleni yakalanmışlar demektir. “AYYAŞ” DEDİKLERİ  “DÜNYA LİDERİ” OLDU! Bir dönem fetöcü oldular, bir dönem PKK sever oldular, bir dönem Barzanici oldular, bir dönem Esad sever oldular, bir dönem ülkücü oldular, bir dönem Sırp dostu oldular, bir dönem Rus dostu oldular!!!... Şimdi ise kullanılacak, yanlarına çekecek, oy alacak yer kalmayınca 15 yıl boyunca ağzına geleni söyledikleri Atatürk’ün birdenbire hayranı oldular. Hakaretlerini defalarca bizzat kulaklarımla duyduğum ekran yalakaları şimdi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü öyle bir övüyor ki, “Aman yarabbim bu nasıl bir kıvırmak, nasıl bir ikiyüzlülüktür böyle” diyorum. Cumhurbaşkanı övse övüyorlar, dövse dövüyorlar. Bu nasıl bir tapınakçılık böyle? Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ağzından çıkana, söylediği her lafa iman ediyorlar. Bu nasıl karakter? Mert olun azıcık. Delikanlı olun, adam olun. Sözünüzün eri olun, düne kadar söylediğinizi bugün inkar etmeyin, en azından “Söylemedik” demeyin. Sonrada kalkıp sağa, sola çamur ve iftira atmayın. Kendi yalanınızı, kendi söylediğinizi başkasının üzerine isnad edip yıkmayın. Her kılığa girip çıktınız, bir TÜRK olamadınız, bir de TÜRK’ÜM diyemediniz. AH BAHÇELİ AH! Özellikle 16 Nisan referandumu öncesinde, “Vatana, millete Türklüğe ihanet içinde olan saraya, AKP’ye bu ihanetin hesabını yüce divanda sormazsam namussuzum, şerefsizim” diyen MHP Genel Başkanı Sn. Devlet Bahçeli’nin her Salı grup konuşmasını dinkerken sanki, AKP’nin bir sözcüsünü, milletvekilini dinliyor gibi oluyorum. AKP’lilerden daha çok savunuyor AKP’yi. Tabela değişik, ağız aynı ağız. Neyse... Ülkücüler işini bilir, gereğini de yapar diyorum.
17.11.2017 13:32:00