ATANMIŞLAR SEÇİLMİŞLERE KARŞI

Geçen haftaki yazımda Meclis’te devam eden bütçe görüşmelerinden bahsetmiştim. Devam eden görüşmelerde bakanlıklarının bütçesi için Meclis kürsüsüne gelen bakanların tavırları dikkat çekiciydi. Öncelikle şunu belirteyim. Bakanların sözlerinin doğru veya yanlış, haklı ya da haksız olduğunun önemi yok. Hatta özellikle İçişleri bakanının HDP’lilere karşı sözlerine birçok vekil gibi alkışlayanlarımız bile oldu. Benim dikkat çekici bulduğum tavırlarıdır… Neden mi? 2018 referandumu ile geçiş yaptığımız yeni sistem ile bakanlar bürokrat kimliğine dönüşmüştür. Yani atanmış kişiler durumundadır. Kürsüden hitap ettikleri ise milletin temsilcileri yani seçilmişlerdir. Hal böyle olunca ortaya atanmış bir kişi, bir bürokrat olan bakanların Meclis kürsüsünden milletin vekillerine hakaret edebildiği, yalancı diye bağırabildiği, kafa tutabildiği bir durum ortaya çıktı. Demokrasimiz adına bu vahim durumdan daha vahimi ise vekillerden bir tepki gelmemesidir. İçlerinden biri çıkıp da “Arkadaşlar biz yasama organıyız, Gazi Meclisiz. Bu insanların bize bu şekilde hitap etmeleri doğru değil, bu kürsüden atanmış bakanlar seçilmiş vekillere bağıramaz. Bağırsa bunun adına demokrasi denemez. Ayrıca onların Meclis’e karşı sorumlulukları yok. Muhatabımız değiller, böyle konuşamazlar, bizlerle polemiğe giremezler. Bilgi veriler, giderler.” demedi. Ya da diyemediler… Diğer taraftan diyememeleri de normal. Çünkü Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde vekillerin bakanlara karşı bir yaptırımları yok. Dolayısıyla kendileriyle polemiğe giren, suçlayan, hakaret eden atanmış bakanlara karşı milletvekilleri hiçbir şey yapamazlar. Yapabilecekleri tek şey yazılı soru sormak. Ona da bakanlar isterse cevap verir, isterse vermezler. İşin bir başka boyutu da, yeni anayasamıza göre yürütme yetkisini kullanan hükümetin yasama organına karşı sorumluluğunun olmamasıdır. Ayrıca yasama organı Meclis’in de hükümete hesap sorma yetkisi bulunmamaktadır. Bazılarımıza göre şov, bazılarımıza göre güç gösterisi hatta bazılarımıza göre ağızlarının payını vermek olarak değerlendirilen bu konuşmalar göstermiştir ki artık demokrasimiz ve onun tecelligahı Meclis içindekilerle birlikte değişim geçirmektedir. Bu değişimin başlangıcı hatırlayacağınız gibi sistem değişikliğini getiren referandumdur. O günlerde sistemin değişmesini isteyenler temel anlamda neleri savunuyorlardı bugün durum ne kısaca bir bakalım… Sert kuvvetler ayrılığı olacak dendi, kuvvetler kalktı tüm yetkiler tek bir kuvvetin elinde toplandı. Koalisyonlar bitecek dendi, ülke yönetimi partiler arası ittifaklara muhtaç hale geldi. Hızlı karar alınacak, ülke uçacak dendi, ekonomi de geldiğimiz nokta ortada… Her ne kadar erken seçim tartışmaları zaman zaman gündeme düşse de önümüzdeki ilk seçimde muhtemelen yukarıda bahsettiğim hususlar seçimin ana unsurları olacağı muhakkak. Bu anlamda seçimlerde halk kendini kimin yöneteceği kadar nasıl yöneteceğini de değerlendirecek gibi görünüyor. 2020’nin sonlarına yaklaştığımız bu günlerde gelecek günlerin ülkemize sağlık ve huzurun yanında gerçek demokrasiyi de getirmesini diliyorum.