AYRIŞMAYALIM

İletişim evrensel bir deyimdir ve insan yaşamında iletişimin yer almadığı bir an bile yok gibidir. İnsan toplumsal bir varlık olarak başka insanlarla hatta yeryüzündeki diğer varlıklarla sürekli etkileşimde bulunmak, onlarla anlamlı ilişkiler kurmak zorundadır. Yalnız kaldığımızda kendimizle iletişim halinde olur, yaptıklarımızın ya da yapacaklarımızın muhasebesine daları Sevgi, saygı, bir yere ya da bir zümreye ait olma, duygu ve düşüncelerimizi ifade etme, başkaları tarafından anlaşılma gibi toplumsal ihtiyaçlar kurduğumuz iletişimin sonucu olarak anlam ve değer kazanır. Bu sayede kendini ve başkalarını daha iyi tanır ve yaşamını daha kolay ve yaşanabilir kılar. Bunun tersini düşünmek yani kurduğu iletişimden dolayı işlerini dolayısıyla yaşamını zora sokanlarımız da olduğu muhakkaktır. İletişimin bir anlamı; “fikirlerin, duyguların, düşüncelerin, niyet ve ihtiyaçların kişi veya gruplar arasında karşılıklı olarak iletildiği süreç,” olarak değerlendirilmiştir. Buradan hareketle kişi ya da gruplar duygularını, fikirlerini, düşünce ve ihtiyaçlarını dile getirirken, kullandıkları yol ve yöntemlere dikkat etmek zorundadır. Henüz tarihi tam olarak belli olmasa da önümüzde bir referandum süreci var. Daha şimdiden başlayan propaganda döneminde gerek siyasi liderler ve gerekse kişiler hem kendi tarafında olanlarla hem de karşı tarafta olanlarla bir şekilde iletişim kurmaya çalışıyorlar. Ancak zaman zaman amacını aşan ya da ifade tarzına göre farklı yorumlanan durumların da ortaya çıktığına da hep beraber şahit oluyoruz. Meclis çatısı altında anayasa değişikliği için iletişim ve etkileşim içinde olamayanlar(!) grup toplantılarında birbirlerini ve halkı etkileme yoluna girdiler. Sonuçta bir tarafın daha iyi iletişim kurarak, kendini ve düşüncelerini daha iyi ifade ederek halkı etkileyeceği mühakkak. 2010 yılında ki referandum sonucu bize gösterdi ki, halkın büyük bir kesimi, okumadan, anlamadan liderinin iletişim yollarını iyi kullanması nedeniyle onun tarafında yer aldı. Ya da liderlerinin etkili bir iletişim içinde olmayışından dolayı aslında karşı olduğu, düşüncesine ve siyasi görüşüne uymasa da kurulan iletişim sayesinde onun tarafında yer aldı. İletişimin üzerinde durmamın nedeni; son zamanlarda kurduğumuz iletişimlerde ya yanlış kişilere mesaj gönderiyor oluşumuza, ya da mesajımızın yanlış kişilerce kendilerine gönderildiğini sanar bir hale gelişimize dikkat çekmekti. Diğer bir husus ise iletişimde kendi fikrimizi karşı tarafa dayatma konusu. Tek doğrunun kendi ifademizmiş gibi kabul görmesini karşı taraftan bekleme yanlışına düşmemiz. Kendi doğrumuzu dayatırkende milli ve manevi değerlerimizi yok sayıp karşı tarafı rakip hatta düşman(!) nazarında tutmamız, bizi ne yazık ki en büyük tehlike olan ayrışmaya götüreceği olgusunu göz ardı etmemizdir. Bakın ne diyor Yunus’umuz; “gelin tanış olalım, işi kolay kılalım, sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz.” Demek ki tanış olursak yani karşımızdakini tanır ve anlarsak işlerimiz kolay ve anlaşılır olacak. Yine Yunus’un deyimiyle “yaratılanı seversek, yaratandan ötürü” iletişimimiz ve etkileşimimiz daha kolay olacağı muhakkaktır. Unutmayalım ki hiçbir faninin ve insana ait hiçbir düşüncenin sonsuza kadar sürmesine imkan yoktur. Bir gün ömürlerini ya da saltanat sürelerini doldurup tarihin derinliklerinde kaybolup gideceklerdir.