“Bu günleri gösteren yüce Allah’a hamd ediyorum. Tarihimizi kanımızla yazdık. Evlerimiz yakılıp yıkıldı. Düşmanlarımız mert değildi, alçakça katliamlar yaptılar. Yapılan katliamları dünya şimdilerde ortaya çıkartılan toplu mezarlardan anlamaktadır. Bu gerçekleri haykırmıştık, duyan olmamıştı. Tüm acılara rağmen çok şükür ayaktayız. Yıkılan ev ve camilerimizi yeniden inşa ettik. Şehitlerimizi rahmetle anıyoruz. Onlarla inşallah Cennet’te buluşacağız, onları Allah’ın ve meleklerinin huzurunda şanlı direnişlerinden dolayı kutlayacağız. Gelinen noktada her şey bitmiş değil, yeni başlıyoruz. Başlattığımız mücadelede eksiklikler olmasına rağmen bir yerlere geldik. Bundan sonra görev sizlerindir. İlerleyen yaşım ve sıhhatim nedeniyle aktif siyaseti bırakıyor, bir nefer olarak ömrümü halkıma hizmet etmek isteyen siyasilere destekle yaşayacağım. Allah’a hamd ediyorum ki bugün elimdeki dalgalanan bayrağı teslim edeceğim inanmış yüz binler var. Artık Bosna Hersek hür ve bayrağımız kendi topraklarımızda dalgalanıyor. Selam sana ey halkım. İmanınıza, bayrağınıza ve devletinize sımsıkı sarılın.”
Yukarıdaki sözler 14 yıl önce, 19 Ekim’de ebedi hayata göç eden Bosna Hersek’in “Bilge Kral’ı” Aliya İzzetbegoviç’in kurucusu olduğu ve uzun yıllar başkanlığını yaptığı SDH partisinin genel kurulunda veda konuşmasındandır. Tarihini kanıyla yazan, bağımsızlık için kan ve can veren milletlerin mutlaka etrafında kenetlendiği liderleri vardır. Nasıl Türk milleti olarak Mustafa Kemal’in önderliğinde bizler Kurtuluş Savaşımızdan zaferle çıkıp Dünya sahnesinde bağımsız bir devlet olarak yerimizi aldıksa, yakın geçmişte de bu önderlik Bosna halkı için Aliya İzzetbegoviç’e nasip olmuştur. Batı emperyalizminin ve Batı’nın İslam düşmanlığının tavan yaptığı yıllarda toplumuna yaptığı önderlikle ve yol göstericiliği ile “Bilge” adıyla anılmayı haketmiş bir liderdir Aliya İzzetbegoviç.
Savaşın en kanlı katliamlarının yaşandığı dönemlerde bile emri altındaki kuvvetlere daima ibadethanelere karşı saygıyı, çocuk kadın ve ihtiyarlara karşı şefkati emreden biridir o. Bu yönüyle bir röportajında söylediği şu söz medeni(!) Batı için bir tokat niteliğinde olmuştur: “Ben Avrupa’ya giderken kafam önümde eğik gitmiyorum. Çünkü çocuk, kadın ve ihtiyar öldürmedik. Çünkü hiçbir kutsal yere saldırmadık. Oysa onlar bunların tamamını yaptılar. Hem de Batı’nın gözü önünde; Batı medeniyeti adına.”
Hayatı boyunca hep inancı doğrultusunda hareket eden Bilge, İslam’ın kendisi için sadece bir inanç olmadığını onu bir hayat tarzı haline getirmeye gayret ettiğini hem yeri geldiğinde vurgulamış hemde uygulamıştır. İslam’a karşı ilgisini 1970 yılında yazdığı “İslam Manifestosu” adlı eserinde de görmek mümkündür. Bu eserinden dolayı da yıllarca hapis yatmak zorunda kalmıştır.
Hayatı ve mücadelesi zorluklar içinde geçen ama dünya sahnesinden sessiz sedasız ayrılan Türkiye ve Türk sevdalısı bir Bilge Kralı hatırlatmak istedim. 2011 yılında yine 19 Ekim’de hain PKK saldırısıyla kaybettiğimiz 24 şehidimizi rahmetle ve minnetle yad ederek son sözü yine Bilge Lider Aliya İzzetbegoviç’e bırakıyorum:
“Hiç kimse intikam peşinde koşmamalı, sadece adaleti aramalıdır. Çünkü intikam sonu olmayan kötülüklerin de kapısını açar. Geçmişi unutmayın ama onunla da yaşamayın.”