Haberler Haber Girişi : 04 Mayıs 2017 17:14

“BÖYLE KANUN YAPILMAZ EFENDİLER!”

“BÖYLE KANUN  YAPILMAZ EFENDİLER!”
16 Nisan’da bir referandum yaptık.. Türkiye bir yol ayrımında teklifi sunan Ak Parti ve MHP’nin deyimiyle sistem değişikliği, muhalefet gözü ile de rejim değişikliği tartışmalı da olsa YSK’nun tutumu ile kesinlik kazanmıştır. Çünkü YSK’nın kararlarına Türkiye’de itiraz etmek mümkün değil! Bu nedenle muhalefet hukuki her yöntemi denedikten sonra AİHM’ e gideceğini açıklamıştır. Yalnız vatandaşlarımız şu durumu karıştırmamalıdır. Hukuksuzluğun hakim olmaması için hukukun işler olması elzemdir. Hukuk kaybolursa, asıl kaybeden devlet olur! Birey hukuka güvenmek ve hukukla hakkını aramak zorunda olduğu gerçeğini unutmadan hak arama mücadelesini hukuk önünde, tepkilerde kimseye ve kimsenin malına, canına, güvenliğine ticaretine zarar vermeden demokratik yollarda aramalıdır. Bu hukukun ve demokrasinin olmazsa olmaz güvencesidir. Hukuk devlet karşısında bireyi, zümre karşısında adaleti, siyaset karşısında demokrasiyi hukuksal tanımlarla korumadıkça; gelişmek ve de sözde batı medeniyetini yakalamak ancak kağıt ve sözde kendine yer bulur. Dünyanın her noktasında idari kararlar yorumlara değil yazılanlara tabiidir. Ceza davalarında hakimlerin vicdani kanaatlerine cezalarda etkili olsa da idari davalarda vicdanı kanaatler değil, hukuksal metinler, yasa koyucunun çizdiği ve şekillendirdiği hukuki metinler esas alınır. O nedenle öncelikle söz konusu YSK kararı bu çerçevede değerlendirilmelidir. Söz konusu maddelerle ilgili olarak artık; gerek lehte gerekse aleyhte konuşacak olanlarda hukukçuların konuşması gerekmektedir. Bu referandumun kazananı millet kaybedeni olmamalıdır. O nedenle bu gidiş şaibeyi getirecekse tartışmalar siyaseten yürüyecekse bundan hem ülke hem de millet zarar görür. Artık ekranlarda hukuki konuşmalar yapılmalı, gerçekler kanunlarla anlatılmalı, bir öyle bir böyle kararlarla milletin kafası karıştırmamalıdır. İdari kanunlar, her dönem herkes için aynen geçerli olmalıdır. 16 Nisan’dan 1 hafta sonra 23 Nisan’da TBMM’nin açılışının 97. Yıldönümü etkinlikleri kutlandı. Geleceğimiz olan küçücük yüreklere; sizin için çalışıyoruz, siz geleceksiniz, okuyacaksınız, düşüneceksiniz, kul değil birey olacaksınız, kız - erkek eşit olacaksınız, ‘Yurtta sulh cihanda sulh’ diyerek savaşı değil kardeşliği barışı getireceksiniz diyen Mustafa Kemal’in ‘egemenliği millete tevdi ettiği, yaşı kemale ermişlere, yaşayanlara değil, her bireyin kendinden sonrası olarak gördüğü geleceği olan çocuklarınız için bunu yapın diyerek mesaj verdiği, dünyanın ilk ve tek “23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI” idi. O dönemi fazla anlatmaya gerek yok; Ama bakın Mustafa Kemal 1 mart 1923’te ne diyor; “Efendiler, Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışından sonra, kendi meşru durumu konusunda sözle, eylemle, yazılı olarak ve herhangi bir araç kullanarak aleyhte bulunanları Meclis hangi yetki ile vatan haini saydıysa, Misakı Milli aleyhinde bulunanları da hangi politik ve sosyal gerekçe ile hain durumunda tanıdıksa ve son olarak, bütün şanlı görünüş ve heybeti ile bütün kanunları ve gücü ile Meclisin ve Misakı Millinin aleyhinde bulunan yüzyılların yönetimini ve onun mensuplarını hangi nedenlerle ve hangi yetki ile hain olarak nitelendirdikse, bu günkü milli egemenlik düşmanlarını da aynı nedenlerle hain olarak kabul ederiz. (Şiddetli alkışlar) Milli egemenliğin kanunlar içinde anlatımı olan Anayasamıza ve onun bir destekleme kanıtı olan 1 Kasım 1922 kararına karşı duranları aynı hak ile önleriz, geleceğimizin esenliği ve vatanın geleceği adına önleriz. Sayın ve değerli arkadaşlarım, Bu açıklamalarımdan sonra hep birlikte, saygın bakışlarımızı vicdanımızın merkezi olan millete dikelim. Orada erdemin, vefa ve içten bağlılığın, yenileme arzusunun, egemenlik aşkının ve geleceğin sönmeyen ateşi yanmaktadır. Bu kutsal ateş kendi içindeki bilgisizlik ve karanlığı yakacak ve bağımsızlığımızın önüne dikilecek olan bütün engelleri yıkacaktır. (İnşallah sesleri) Efendiler, Millet önünde, onun hak ettiği bağımsızlığın önünde, onun layık olduğu gelişme ve yenileme arzusu önünde, her kuvvet ancak milletin irade ve amaçlarına uymak şartıyla yaşayabilir. Milletin irade ve amaçlarına uymayanların talihi hüsrandır, çökmedir. (1 Mart 1923- Millet Meclisi Tutanak Dergisi D. 1, C. 28, Sayfa. 2)” İşte o dönemlerde bile Mustafa Kemal’e ses çıkartan ayak direyenler olabiliyor, çıkarttığı kanunlara muhalefet edenler bulunuyordu. Bu gün ilçemizde adını bile anmadığımız bir sokağa ismini veremediğimiz Durağan’ın Hacıoğlan Köyü’nden Abdullah Karabina; yine 1. dönem milletvekillerinden Çampaşasakızı’ndan Durağan’lı Yusuf Kemal Tengirşenk vardı. 23 Nisan 1920’de toplanan Birinci dönem T.B.M.M.’ne Sinop adına şu Millet vekilleri seçilmiştir: Şerif (Arkan) Bey, Abdullah (Karabina) Bey, Hakkı Hami (Ulukan) Bey, Rıza Namık (Uras) Bey, Şevket (Peker) Bey, İstanbul Meclis-i Mebusanı’nda Sinop Mebusu olan Rıza Nur Bey’de, Meclis-i Mebusan’ın kapatılmasından sonra Ankara’ya gelerek Büyük Millet Meclisi’nin çalışmalarına katıldı. Meclisin ilk geçici başkanlığını da en yaşlı üye sıfatıyla Sinop Mebusu Şerif Bey yürütmüştür. İşte bu kadar önemli görevler üstlenen ve kurtuluş savaşına yüreği ile, bileği ile parası ile ve TBMM’deki sözleri ile damga vuran o yiğitleri kurtuluşumuzun kapısını aralayan başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm şehitlerimizi, TBMM’nin o dönemki üyelerini 97. Yılında saygı ve rahmetle anıyorum. 1. Dönem Sinop mebusu Hakkı Hami Ulukan (1889 Sinop -5 Eylül 1938 Samsun Birinci TBMM Sinop milletvekili. İlk ve ortaöğrenimini Sinop’ta tamamladı. Konya Hukuk Mektebi’ni bitirdi. Sinop’ta avukatlık yaptı. Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nde çalıştı. Birinci TBMM’ye Sinop’tan milletvekili seçildi (1920). Koçgiri Ayaklanması’nı soruşturmakla görevli kurulda yer aldı. Milletvekilliği sona erince avukatlık yaptı.) Bakın o günlerde Ulukan mecliste nasıl bir konuşma yapıyor; “……..Demek oluyor ki; bu adamların öteden beri köylünün sırtından geçindiğini ve bu vatanın emri müdafaası sırf köylüye münhasır bulunduğunu ve bunların ise bu memlekette tufeyli olarak yaşadıklarını herkes itiraf ediyor. Şu halde efendim, eğer kanun yapılmak lâzım gelirse yapılacak bir şey var, ey memleketin zenginleri, siz yedi yüz seneden beri köylünün sırtından geçindiniz, fakat köylü kalmamıştır deyince ... Istinaden şunu ilave edeceğim ki; bir kere köye gidiniz, köyde kaç tane erkek bulacaksınız, şehirde, kasabada kaç tane erkek kalmıştır? Bu köylerde bu kalmamıştır. Vatanı müdafaa için yedi yüz senedir bunların malları da kalmadı, canları da kalmadı. Düşman geliyor, size teveccüh eden vazife; servetinizi, hayatınızı feda edip, yedi yüz senedir sizin için çalışan bu zavallıların hiç olmazsa son noktasında kalan çocuklarını kurtarmaktır. Kanun bir memlekette umum için yapılır. Mademki bugün müslim ve gayrimüslim bir memlekette yaşıyoruz, bu memleketin menafiile hepimiz müşterekiz elbette onun barına tahammül edeceğiz. Birisi yol yapar birisi köprü yapar, birisi de silâh kullanır. Onun için Ahmet Efendi bedel verecek, Mehmet Efendi yol yapacak, Mehmet Efendi cepheye gidecek, zenginler burada kalacak, fukaralar ileri gidecek... Böyle kanun yapılmaz efendiler. (TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ - 1. Dönem 3. Cilt 57. Birleşim - Sayfa 486)” Söz o gün söylenmiş, bu gün geçerli ise bize de yüksek sesle söylemek düşer; DEVLETİ DEMOKRASİ İLE TAÇLANDIR, EGEMENLİĞİ HUKUK İLE SAĞLAMLAŞTIR, BİREYİ KUL ETME, FAKİRİ NAMERDE MUHTAÇ, DEVLETİ ZENGİNE YOL ETME, BÜROKRATI SİYASETE ARACI ETME… KANUN SİYASETE DEĞİL, SİYASETÇİYE MAL OLUR, YAPTIĞINIZ HESAP BİR GÜN TARİH HUZURUNDA SORULUR!