Yirmi birinci asırda insanlığın gündemini maddi ve manevi çatışmalar oluşturmaya başladı. Dünyada meydana gelen gelişmelerin kaynağında hep bu çatışmalar yer alıyor. Haber almak için başvurduğumuz gerek yazılı ve gerekse görsel kaynaklarda karşımıza çıkan her haberin konusunu insanoğlunun bitmek bilmeyen hırsı ve çatışmaları oluşturuyor. İnsanlar arasında sudan bahanelerle çıkarılan kavgalar, işlenen cinayetler artık nerdeyse günlük hayatımızın olağan hadiseleri haline geldi. Devletler arasında güçlü ya da etkili olmanın ölçüsü insanlık için oluşturduğu tehdit ile belirlenir hale geldi. Gün geçmiyor ki devletler arasında bir çıkar çatışması yaşanmasın. Gün geçmiyor ki gazetelerde ya da TV’lerde
“iyi günde, kötü günde” diye kurulan aile ortamında meydana gelen şiddet olayına rastlamayalım.
İnsanlık olarak, toplum olarak nereye gidiyoruz? Maalesef olumsuzluklara, insanlık adına kirlenmişliğe. Kendimizle birlikte bize bahşedilen dünyamızı, çocuklarımıza bırakacağımız geleceğimizi de yok etmek için elimizden gelenin daha da fazlasını yapmanın gayreti içinde oluyoruz. İnsani olan değerleri birer birer kaybediyoruz. Hoşgörü, iyilik, yardımlaşma, saygı ve hürmet gösterme, dürüstlük gibi değerlerin adı artık anılmaz oldu. Hatta bu değerleri koruyan ve yaşayıp yaşatmaya çalışanları ise nerdeyse toplumdan dışlar hale geldik. İnsanoğlu bencilliğinin kurbanı olmuş durumda. İnsani değerlerin ve düşüncelerin olması gereken kafasında ya da gönlünde,
“her şey benim olmalı, en iyisi bende olmalı hatta en iyi ben olmalıyım,” düşüncelerini yerleştirmiş artık. Öyle hale gelmiş ki insanoğlu, gizli ve gönülden olanının daha makbul olduğu bilinen ibadetini bile üstünlük göstergesi haline getirmiş. Yanı başında aç yatan komşusunun derdini görmezden gelip, sağda solda bilmem kaç defa hacca gittiğinden, bilmem hangi camiye ne kadar bağış yaptığından bahseden Müslümanlar bile var artık günümüzde.
İnsanoğlunun bu hale gelmesinin en büyük nedenlerinden biri hiç şüphesiz ki sevgisizlik… Karşısındakine ya da çevresindekilere karşı sevgi besleyemeyenin gönlünde, kafasında öfke, nefret ve bunlara bağlı olarak çekememezlik yer edinmeye başlıyor. Yerini sağlamlaştırdıktan sonra ise küçük bir öfke tohumundan ulu bir nefret çınarı yükselmeye başlıyor. Hep bende olsun, benim olsun anlayışı ile maddi manevi mal mülk edinme savaşı çıkıyor ortaya. Oysa büyük düşünür Mevlana ne güzel demiş:
“Altın ne oluyor, can ne oluyor, inci, mercan da nedir bir sevgiye harcanmadıktan, bir sevgiliye feda edilmedikten sonra.” Sevdikleri için her şeyini feda edebileceğini söyleyen insanoğlu bir anlamda o
“her şeyini” sevgisizliği sayesinde elde etmiyor mu?
Bir gün sormuşlar ermişlerden birine,
“Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?”. “Bakın göstereyim...” demiş ermiş.
Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuşlar yerlerine derken, tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş. Arkasından da derviş kaşıkları denilen bir metre boyunda kaşıklar. Ermiş: «Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz.» diye de bir şart koşmuş. «Peki...» demişler ve içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına. En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan.
Bunun üzerine
“Şimdi...” demiş ermiş.
“Sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe.” Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa.
“Buyurun” deyince, her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, karşısındaki arkadaşına uzatarak içirmiş. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan.
“İşte...” demiş ermiş:
“Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse, o aç kalacaktır. Ve kim arkadaşını düşünür de doyurursa, o da arkadaşı tarafından doyurulacaktır.
Hayat sofrasında sadece kendini görmeyen, sevginin anlamını sadece 14 Şubatlarda içinde hissetmeyenlerin dünyasında yaşamak dileğiyle son sözü Yunus’a bırakıyorum:
“Sevelim, sevilelim, bu dünya kimseye kalmaz.”
ERDEMİN PENCERESİ
BU DÜNYA KİMSEYE KALMAZ !