Kısa bir aradan sonra tekrar siz değerli okurlarımla birlikteyiz.
24 Haziran seçimleri sonrasında kısa bir tatile çıktık, stres attık..
Kuzeyden güneye geçtik… Güney sahillerini gezdik…
AKP’ye oy verenlerin dediği gibi yollar duble olmuş.
Seyahat kolaylaşmış…
Şehirler büyümüş… Kocaman binalar dört bir yanı kaplamış..
İnsanlar zenginleşmiş!!!???…
Bir zamanlar kendi kendine yeten tarım kentinin boz ovaları boz kalmış..
Narenciye üreticisi dertli…
Turizmci gelen turistten değil ama her yeri saran Suriyeli’den muzdarip..
Girdiğin berber, korku ile AKP’ li konuştuğunda isyankar…
İnsanlarda değişim değil devletin dönüşürken hayatlara müdahale eder korkusu hakim…
Bütün bunlara rağmen Anadolu’ yu, Anadolu eden her gittiği yerde Durakhan gibi iz bırakan Türk milletinin Anadolu’ daki görsel şöleni Selçuklu devleti idi…
Selçuklu Anadolu’da Türkün ayak sesi, var olmanın sembolü 1000 yıllık kardeşliğin temel taşı olduğunu eserleri ile her noktada her şehirde gösteriyordu…
Kimi zaman Roma dönemine ait eserlerin ortasında, kimi zaman bozkırın göbeğinde burası Türk diyarı dedirten Selçuklu…
Devlet geçmişle bir bağ kuracaksa Arap kültürü ile değil Horasan erenleri ile Selçuklu mirası ile Anadolu’ya yönelmeli Anadolu insanını doğduğu topraklarda yaşatmalı, geleceğine orada şekil vermelidir.
Yoksa Osmanlı’nın batı kaygısı İstanbul sevgisi ile İstanbul’a başlayan göçler Anadolu’yu bitiriyor, batıyı sevindiriyor Anadolu’dan insanı doğduğu topraklardan adım adım uzaklaşıyor..
Mustafa Kemal’in Anadolu’nun göbeğinde yeşerttiği Ankara gibi, Selçuklu’nun Konya’da büyüttüğü cihan devleti gibi gelecek ancak Anadolu’da var olursak bize ve çocuklarımıza gelecektir.
Bu gün Durağan yolgeçen hanı iken konaklayanı yok!
Her yıl 1000 insanı göç ediyor, gidene dur diyeni yok!
Üstelik esnafı çöküyor, esnafın kıymetini bilen yok!
Vatandaş iş diyor, Sinop’a yol vereni çok!
Öğrencimiz öğretmen diyor, duyan yok!
Hastamız doktor diyor, söz vereni çok, İlçeye gelen yok!
Gencimiz istihdam diyor, önemseyen yok!
Bilen hayvancılık diyor, angus bekleyeni çok!
Memur sosyal etkinlik diyor, nasihat edeni çok!
Duyan ilçe diyor, gelen diyor ki; hayat yok!
Gündüz konuşuyor, gece yatıyor, halim nedir? diye soran yok!
Teşekkürde önde, siyasette usta, alkışlayan çokta alkışlayana değer veren yok!
İnşaat çokta, ilçeye kazandıranı yok!
Pirinci, suyu, doğası var ama işleteni yok!
Seçimde koşturan çokta, seçimden sonra Durağan’ı hatırlayanı yok!
Seçimden seçime geleni var da, yatırım yapanı yok!
Söz ustası çok, memleket hastası yok!
İlçede siyasete yön veren çokta, ilde adam yerine koyan yok!
5 girişli çıkışlı ilçede kaçmak kolayda, sorumluluk alan yok!
İktidarda koşturan çokta, muhalefeti bilen yok!
Herkes adayda kendine güveneni yok!
Koltuğu isteyen çok, koltuğa bilgim yeter mi? diyen yok!
Alkış istememiş, oy istememiş 800 yıl önce bu ilçeye hem adını, hem de ekonomik değerinin, stratejik alt yapısını veren Selçuklu; ekonomik gelir bırakacak yerleşim sağlayacak han kurmuş ama bu gün onu işletecek o stratejik alt yapıyı kullanacak siyasette adam yok!
Her yıl bin kişi göç eder! Durağan siyaseten oy kullanmaya, vatandaş ağlamaya, esnaf alkış tutmaya, bizlerde yazmaya han bekçileri olarak görevli tutulmuşuz demektir.….
Bu ilçeden 3 kişi gider; biri tayini çıkan, diğeri iflas eden ve sermayesinin bir kısmını riske edip başka yerlerde yatırım yapanlar...
Siz bu gruplarda değilseniz bu hana yolcu gelmez, bizlerde iflas edenler grubuna dahil olana kadar hanı beklemeye geleni ağırlamaya, alkış tutmaya devam eden grupta olmanın mutluluğu(!) ile beklemeye devam ederiz…
Neden mi?
Değiştirmek için bir çabamız, sorgulamak gibi bir niyetimiz yokta ondan!
Korkularını yenebilse, gittiği yerde tutunabileceğini bilse hemşehrilerimiz gibi bu gün bir çok esnafımız da Durağan’ı terk etmeye hazır olduğunu beyan ediyor. Bunu gören yokta ondan…
Saygılarımla…