Kastamonu’dan yola çıkmışlardı.
Köylerinden cepheye koşmuşlardı.
O 15’likler, şimdi ki ismi Ersizlerdere köyünün çocuklarıydı. Kastamonu’da Ersizlerdere köyünün tüm erkekleri Çanakkale’ye gitmiş ve bu savaştan bir daha geri dönememiştir. İsmini de yaşadığı bu acı olaydan almıştır.
“HOCAM NE OLUR BİZİ YOK YAZMAYIN”
1911 yılında 64 öğrencisini mezun veren Kastamonu Abdurrahmanpaşa Lisesi 1915-1917 yılları arasında Çanakkale Savaşı için cepheye giden öğrencileri nedeniyle hiç mezun veremedi. 13, 14, 15, 16 yaşlarında Kastamonu’dan cepheye giden Abdurrahmanpaşa Lisesi öğrencileri Çanakkale’ye cepheye giderken sınıfta öğretmenlerine şu notu bırakırlar; “Hocam ne olur bizi yok yazmayın, biz bu vatan için Çanakkale’ye gidiyoruz hakkınızı helal edin.” Kara tahta da bu yazıyı okuyan öğretmenleri hüngür, hüngür ağlayarak sınıftan ayrılmışlardır. Çocuk yaşta cepheye giden Kastamonu Abdurrahmanpaşa Lisesi Öğrencileri bir daha geri dönememiş ve şehit olmuşlardı. Çanakkale türküsü olarak bildiğimiz o mısralar aslında Kastamonu yöresine aittir. O yıl en çok şehidi Çanakkale’de veren Kastamonu, 15’lik şehitleri anısına o satırlarla da tarihteki yerini almıştır. Abdurrahmanpaşa Lisesi ise, halen daha Kastamonu’da gelecek nesillere eğitim ve öğretim vermeye devam ediyor.
HEY GİDİ KOCA SEYİT
Çanakkale destanı denildiğinde ilk akla gelen isimdir Koca Seyit. Hayat hikayesi dillerde, kahramanlığı ise hafızalarda hep tazeciktir. Vatan deyince akla Koca Seyit gibi yiğitler gelir hep. Koca Seyit ile ilgili bilinen bir çok gerçek vardır. Koca Seyid’in öyküsünü anlatan bir “alıntı”yı sizlerle paylaşmak istedim bu hafta.
**
Köyünde onu herkes öldü bilmektedir. Çanakkale’den Havran’daki köyüne kadar 145 kilometreyi 13 günde yayan yürür. Geldiğinde evine giremez. Çünkü 9 yılda belki karısı, yeniden evlenmiş olabilir. Akşamdan geldiği evini sabaha kadar göz hapsine alır. Sabah koyunları çıkarmak için gelen bir akrabası ile karşılaşır.
“-Sen kimsin?
-Ben Seyidim.
-Biz seni öldü biliyoruz.
-İşte sağ döndüm. Benim hanım evli mi?
-Hayır evli değil. Bir çocuğun var içeride, çocuğu korkutursun. Bağırarak git, haberi olsun.” Kapıdan eşinin ismini seslenir. 8 yaşında bir kız çocuğu kapıya gelir. “Anne” diyor, “kapıda sakallı biri var korktum.” Annesi geliyor kapıya bakıyor ki, adamı. “Korkma kızım o senin baban.” Ve 9 yıl sonra kızıyla böyle tanışıyor. O kız, sonradan nine olduğunda torunlarına, “Baba deyip de bir müddet kucağına oturamazdım” der.
Koca seyit namı, Seyit Ali Çabuk tam adı.
Çanakkale’de 276 kiloluk top mermisini tek başına sırtlayıp İngiliz zırhlısını vuran kahraman. 1889’da Balıkesir’in Havran ilçesine bağlı bir orman köyü olan Manastır köyünde doğan Seyit Ali, Yörük çocuğudur.
Mavi gözlü ve ufak tefektir.
Gariban Anadolu köylüsü.
Keçi güder arada kaçak odun kömürü yapar satar. 1909’da askere gider. 1912’de Balkan Savaşı’na katılır. 1914’te Birinci Dünya Savaşı başlayınca Çanakkale cephesinde topçu eri olarak bulundu. 18 Mart1915’te müttefik donanması Çanakkale Boğazı’nı geçmek için saldırıya geçti. Bu sırada Seyit Ali, Rumeli Mecidiye Tabyası’nda görevlidir. (Savaşın en kritik anlarından birinde Queen Elizabeth zırhlısından atılan bir top mermisi Mecidiye Tabyası’na isabet eder. Mecidiye Tabyası’nın pozisyonu çok kritiktir. Boğazdan geçen düşman savaş gemilerini vurmak üzere oradadır. Ve hedef alınan tabyada geriye sadece iki er ve tabya komutanı kalmıştır. Bu erlerden bir tanesi Seyit Ali Çabuk’tur. Seyit, 276 kiloluk bir mermiyi, mataforası yani vinci bozuk olan topçu bataryasına tek başına sırtlayarak yerleştirmeyi başarır. Ve Ocean gemisini dümen sisteminden vurmayı başarır. Ocean daha sonra sürüklenir ve Nusrat’ın döşediği mayınlardan birine çarparak batar.
Bu başarısından ötürü onbaşı rütbesine yükseltilmiş bir de ödül olarak çift tayın verilmiş. O da bir hafta sonra kursağından geçmeyince istememiş. Seyit Ali, 1909’da gittiği askerden, 1918’de onbaşı olarak döner. 1915’teki zaferden sonra 3 yıl daha Çanakkale’de askerliğe devam eder.
1918’de terhis olur.
BİR TEK ATATÜRK HATIRLAR
Koca seyit, harpten döndükten sonra burada köyünde kimseye savaş ile ilgili bir şey anlatmaz. 9 yılda yaşadıklarını kendine saklar. Kolay değil, yaşanan olaylar, büyük travmalar yaratmıştır muhtemelen. 1929’da Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bir açılış için Havran’a gelir. Açılıştan sonra Havran Nahiye Müdürü’ne der ki,
“Burada bir Seyit Onbaşı olacaktı onu görmem lazım.” Ancak Havran Nahiye Müdürü, Seyit Onbaşı’nın hangi köyde olduğunu bilmez.
“Buluruz tabii Paşam” deyip, Edremit askerlik şubesinden Seyit’i sordurur. Manastır köyünde bulunur. Şubeden 2 jandarma görevlendirilip salınır. Sabah çıkan jandarmalar akşamüstü köye gelir. Kocaseyit, dağa kömüre gitmiştir. Jandarmalar evinin önünde akşama dek bekler. Akşam geç saatte evine gelen Seyit, jandarmayı görünce, kaçak kömür için geldiklerini sanır. Ama bozuntuya vermez. Askerlere
“suçum ne ki” diye sorar.
“Hayır, suçun yok biz seni bekliyoruz.
Seni Paşa çağırıyor.” Seyit, sevinir. Gece yarısı vardıklarında nahiye müdürü, Seyit’i perişan vaziyette görünce, önce onu bir güzel yıkatır, berberde saç sakal traşı yaptırır. Sabah da elbisesini verir. Atatürk’ün yanına çıktığında, biraz sohbetten sonra Paşa ‘ne istersen, iste sen büyük kahramanlık yaptın’ der.
Maaş bağlatılmasını teklif eder. Seyit Ali,
“Hayır paşam” demiş,
“biz görevimizi yaptık maaş için değil” der. Tek bir isteği olur Atatürk’ten,
“Ben dağda kaçak odunla kömür imal ediyorum. Havran ve Edremit’te gece kaçak satıyorum. Senin emrinle o dağdaki ormancılar baltamı almasa. Rahat çalışsam, maaş da istemem” Atatürk, nahiye müdürüne talimat verir, Seyit’e dokunulmasın diye.
Ancak iki yıl sonra yeni gelen nahiye müdürü bu emri uygulamaz, Seyit’e pek rahat verilmez.
Seyit Ali Onbaşı, bir süre daha dağda odun kömürü yapar. Yaşlanmaya başlayınca zorlanır, Havran’da bir fabrikada hamallığa başlar. Seyit Ali Çabuk, 1939’da 50 yaşındayken, zatürreye yakalanır ve yaşamını yitirir. Köyündeki mezara gömülür. Kocaseyit’in öyküsü, bir yerde Türkiye’nin tüm vatan evlatlarının, kahramanlarının öyküsüdür.
Allah tüm şehitlerimizden razı olsun..
ALİ OSMAN ÖNDER