DEFNE YAPRAĞI

    Ne kadar kötü bir çağda yaşıyoruz, kimsenin kimseye ayıracak bir dakikası yok, dinlemeye anlamaya isteği yok. Herkes birileri tarafından kırılmış, birileri tarafından güveni incilmiş.. 
    Kimsenin kimseye güvenmediği ama herkesin birbirine güldüğü samimi gibi hissetirdi insanların içine hapsolmuşuz. O insanların içinde kendimizi unutmuşuz. Bizde o insanlardan olmuşuz…
    Bir gün birde bakmışız ki bizi kıran insanlardan intikam almayı sever hale gelmişiz, onların da canı yansın istemişiz, bazı şeylere yaşandı ve bitti diyememişiz. 
    Şu hayatta bir defne yaprağı olamadık demiş Miraç Çağrı Aktaş. Çünkü defne yaprağı kırıldığı zaman etrafa güzel koku yayarmış.  Biz insanlarsa kırıldığımız  zaman hemen nefret tohumu ekmişiz kalbimize.
    İşte o kalbimize ektiğimiz nefret tohumları bir gün gelmiş ağaç oluvermiş…
    Belki de şu hayatta defne yaprağı olmakta zordur, biz insanlar için üzüntü, heyecanlanmak, stres hep dengelenmesi gereken duygular oldu.
     Belki de doğru olan bütün duyguları sonuna kadar yaşamaktır, üzüldüğünde sonuna kadar bağıra çağıra ağlamaktır, işte bu yüzden belki de defne yaprağı olmamalıdır insan, kırıldığında üzülmelidir de…
    Bence insan bu ikisinin farkını bildiği için insandır, olmamız gereken şey ne bir defne yaprağı ne de başka bir şey, insan olmak bunları kontrol edebilmektir. 
    Ne nefret tohumu ekmek doğrudur, ne de kırıldığınız zaman etrafa gülmek. Unutmayın ki siz bir defne yaprağı değilsiniz, siz bir insansınız ve kırıldığınız da sahte gülücükler atamazsınız…
    Başa dönmek gerekirse birde şu var ki kırıldığımız zaman herkesi kırıyoruz. Düşünmüyoruz çünkü  birbirimize ayıracağımız bir saniyemiz bile yok. 
    Bir söyleme göre insanlar kalp kırmaktan çekinmedikleri için, insan kalbi camdan daha da kırılgan olmuştur…
    Kısaca insan sinirlendiği zaman etrafındaki insanları düşünmez o an bütün dünyayı kırabilir çünkü o bir kere kırılmıştır. Ne defne yaprağı olun ne de kalbinize nefret tohumu dikin, sadece insan olun. İnsan olmak kendini kontrol edebilmektir. Duygularınızı saklamayın ama sizin yaşadıklarınız yüzünden kimseyi kırmayın.
    Bir zamanlar küçük bir köyde yaşayan bir marangoz ustası vardı. Bu marangoz, yaptığı işlerde çok titizdi ve herkes onun el işçiliğine hayrandı. Fakat marangozun bir sorunu vardı: öfkelendiğinde ağzından çıkan sözler çok kırıcı olabiliyordu.
    Bir gün, marangozun oğlu yanlışlıkla babasının en değerli aletlerinden birini kırdı. Marangoz, sinirle oğluna bağırdı ve onu sert bir şekilde azarladı. Oğlu gözyaşları içinde özür diledi, fakat babası onun özrünü kabul etmedi ve ağır sözlerle onu daha da üzdü.
    O akşam marangoz, yaşlı bir bilgeyle karşılaştı ve ona durumu anlattı. Bilge, marangozun eline bir tahta parçası ve bir çivi verdi. “Her öfkelendiğinde ve kırıcı sözler söylediğinde, bu tahtaya bir çivi çak,” dedi.
    Marangoz, her sinirlendiğinde tahtaya bir çivi çakmaya başladı. Bir süre sonra tahtada çok sayıda çivi birikti. Marangoz, oğluna ne kadar kırıcı sözler söylediğini fark ettiğinde çok üzüldü. Bilgeye gidip ne yapması gerektiğini sordu. Bilge, “Şimdi her özür dilediğinde ve gönül aldığında, bu çivilerden birini çıkar,” dedi.
    Marangoz, özür dilemeye ve kırdığı kalpleri onarmaya başladı. Bir süre sonra tüm çivileri çıkardı.bir gün tekrar yolda yürürken Bilgeyle karşılaştı, “Bak bilge, tüm çivileri çıkardım” dedi. Bilge’ de “ ama tahtada kalan delikleri görebiliyor musun? İşte kırıcı sözler de böyle izler bırakır. Bu izleri silmek imkânsızdır,” dedi.
    “Kâfir bile olsa, hiç kimsenin kalbini kırma. Kalp kırmak, Allah Teâlâ’yı incitmek demektir,” diyen Ahmet Yesevi,
     İncinsen de incitme,” diyen Hacı Bektaş Veli, “Bir bahçeye giremezsen durup seyran eyleme
    Bir gönül yapamazsan yıkıp viran eyleme,” diyen Yunus Emre, sonuna kadar haklıydı. Örnek almalıydık.

Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.