Durağan…
Düğün sezonu başlaması ve bayramın gelmesi ile birlikte durağan olan ilçe oldukça hareketli bir alana dönmüştü.
Özellikle düğün salonu yeterli olmayınca açık alanda gerçekleştirilen düğünler vatandaşımızın önemli bir ihtiyacına cevap veriyor olmasıdır.
Lakin Karacaören mevkiinde faaliyet gösteren ve ilçede önemli bir sosyal tesis olan Greenpark’ın hem karayolu olarak Alaçam ??" Durağan karayolu olması hem de köylerimizin %70’inin bu yol güzergahından geçmesi nedeni ile önemli bir noktada bulunduğu gerçeği sürekli göz ardı edilmektedir.
İlçeye giriş noktasında bu gün itibarı ile başka bir alternatifi bulunmayan Karacaören köprüsü düğünlerde sosyal etkinliklerde tıkanmakta dakikalarca yolun açılması beklenmektedir. Daha önceleri Göletten alternatif bir yolun bulunması bile ene kadar önemliymiş bunun geçtiğimiz Cumartesi günü daha iyi anladım.
Greenpark’ta gerçekleşen düğünlerde şuursuzca yola park edilen araçlar, metrelerce uzayan araç kuyrukları geçit vermeyen geliş gidişli, trafik içinden çıkılmaz bir kargaşanın habercisi olmaktadır.
Ya bu ilçeyi yönetenler olayın vahametinin farkında değiller ya da umursamaz bir tavırla insanların bekleyişle, acı ile ya da zamanında gelmeyen yardımlarla ölmesini, acı çekmesini beklemektedirler!
Özellikle karayolları bir çok il ve ilçe de giriş ve çıkışları duble yollara dönüştürerek kentleri hatta köyleri rahatlamıştır. Madem ki, Durağan ??" Alaçam karayolu ihale edilmiş yol çalışmaları sürmektedir, bir an önce tehlike arz eden bu yol güzergahında acil bir çalışma yapılmalıdır. Birilerinin canının yanmasının an meselesi olduğu, Comartlar fabrikasından Durağan girişine kadar en azından kamulaştırmaları yapılıp duble yolun acil hizmete açılması elzemdir. Belediye bu çalışmada madem bu bölgede bir sosyal tesis hizmete açmıştır, o halde insanları gelip gitmesini kolaylaştıracak, bisiklet yolu ve yürüyüş yolu ile aydınlatmasını da yapmak sureti ile insanımıza kalıcı bir hizmet sağlamalıdır.
Karayolu ve belediye işbirliği ile gerçekleştirilmesi mümkün olan bu durum özellikle iktidara her türlü desteği veren, iktidar belediyesi ve %83 ile her zaman Türkiye derecesi yapanın Durağan’ın en hızlı ve en basiti alabileceği hizmet olmalıdır..
1 Temmuz Cumartesi akşamı saat 22.35 sıralarında yaşanan trafik tıkanıklığı bir başka facianın habercisi de olabilirdi. Gökdoğan köyüne bir hastaya gitmekte olan ambulans dakikalarca yolun açılmasını bekledi. Yine başka örnek İstanbul’dan gelen vatandaş köydeki cenazesine yetişmek için feryat ediyor ama tıkanan trafiğe açmak mümkün olmuyordu.
Polis isyanlarda…Trafiği açmak için canhıraş bir mücadele sergiliyordu. Trafiğin bir başında polis diğer başında polis yaklaşık yarım saat trafiğin açılmasını bekleyen onlarca araç!
Artık bu karmaşa sona ermeli geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi bir motor kazası ya da bir başka yaya çarpan araç olmadan bu karanlığı aydınlatın!
Kaza geliyorum demez! İtfaiye’nin kimin yangınına gittiğini yanan ocak senin olduğunda acıyı anlarsın.. Ambulans sadece bağırır yol açın diye ama içindeki hastanın kimliğini vermez taa ki hastaneye sen ve yakınların gidene kadar! O halde yanan ocak benim ocağım de yol aç! Ambulans eşimi, çocuğumu sevdiğimi taşıyor yol kenarına park et!
Ama yöneten beyler; sizde cenaze namazlarına yangın sonrası teselliye gideceğinize önlem alın acıları yaşatmayın!
Ya bu yola alternatif olacak yeni yollar açın ya da bu sorunu çözün! Yoksa bu yol nedeni ile yanacak her ocakta, ateş düşecek her yürekte sizin de vebaliniz bulunacak, mezara girecek her canının sizde alacağı bir hak olacaktır!
………………………………………………………..
‘ADALET’
Her canlının ve her yaşayanın arzuladığı bu kelime için yollara düşenlere bir kesim farklı bir dille sövüyor, eleştiriyor...
Amma velakin terazi şaştığında ‘Nerede bu ADALET’ demekten de geri kalmıyor!
Toplum hem ‘ADALET’ arıyor, istiyor ama sadece iktidara yaranmak için dili ile iktidarı, kalbi ile yürüyenlere dua ediyor!
CHP Lideri Kemal KILIÇDAROĞLU’nun 69 yaşında başlattığı ve adım adım gittiği Ankara - İstanbul yolu bu güne kadar görülmüş normal bir hadise değildir. İktidar temsilcilerinin bunu eleştirmek yerine geçmişte kendilerinin ‘adalete güvenmiyorum, saygı duymuyorum’ sözlerini hatırlayarak bu demokratik tepkiye kulak vermeleri daha doğru bir davranış olurdu.
Özellikle kırsal keşimde bu yürüyüşü anlamsız bulanlar! yürüyüşlerin sonuç için değil sadece konuya dikkat çekmek, çekilen zorlukları konuşmak, konuşturmak, yürünen hadiseyi kamuoyunun dikkatine sunmak, tartışmaya açmak için yapılan eylemler olduğunu idrak etmekten yoksun olmalarıdır. Bu yürüyüşün sonuçları ise iktidar sahiplerinin dikkat çekilen konuları önemsizleştirme gayret ve çabaları kulak asmamaları, yeterli ve gerçekçi bir yaklaşımla ele almamaları durumunda kendini daha net gösterir. Özellikle yandaş medyanın terör terörist yaftaları ile sunmaya çalıştığı sadece zafer işaretlerini gösterirken bozkurt işaretlerini ve kmlerce uzunluktaki, yaklaşık 30 bin kişinin katıldığı korteji görmezden gelmeleri, bayrağı göstermekten çekinmeleri ahlaki bir davranış olmadığı gibi kutuplaştırmayı, ötekileştirmeyi arttırıcı bir yayın politikasıdır. 69 yaşındaki insanın yürümediğin, anlatır biçimde yayın politikası, karavanda gidiyormuş gibi yapılan yayınlar sadece ahlak yoksunu yayıncıların ilkesi olabilir. 69 yaşındaki ana muhalefet liderini yola düşme sebebini tartışmak yerine ön yargı ile tek pencereden sunmak alışıla gelmiş demokratik bir yayın değil ancak diktatörlerin yönettiği ülkelerde görülen bir hastalıktır. İşte bu nedenle toplumu tek taraflı sadece kendi yayınları ile besleyenler unutmamalı ki, bir gün kapıları çalındığında ‘ADALET’ arayacak ‘ADALET’ diye bağıracakları….. Bu yürüyüş o günleri de engellemek dikkat çekmek için yapılmış 80 milyonun düşünmesi, tartışması, sorgulaması, sorgulamaya açılması için kat edilen ADALET’ yoludur…
‘ADALET’ zengin ile fakiri eşit kılan, kanun önünde herkesi eşit sayan eşit yargılayan yasalar işlediğinde toplumda kendinden emin olur.
Bu gün ‘teröristler yürüyor’ diyenler, şu gerçeği unutmamalıdır; ‘adaletli bir yargı zaten teröriste insanlık düşmanlarına da hak ettiği cezayı verecek olan mekanizmadır. Yıllarca insan katledenlere, masum insanımızı öldürenlere ceza vermiyor, teröristi affediyor diyenlerde aslında bu yargıyı eleştirmiyor muydu?
Peygamber efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v)’in “Peygamberimiz, adaleti uygularken din farkı gözetmezdi. Hak sahibi bir Yahudi de olsa, Müslümandan hakkını alır, ona verirdi.
Sahabîlerden Ebû Hadrad, bir Yahudiden bir miktar borç almıştı. Vade dolmuş, Yahudi de ısrarla parasını istiyordu. Fakat Ebû Hadrad’ın sırtındaki elbisesinden başka bir malı yoktu. O sırada Peygamberimiz Hayber Savaşı için hazırlıkta bulunuyordu. Bu sefer Yahudilerin üzerineydi.
Mesele Peygamberimize iletildi. Ebû Hadrad, Yahudiden biraz süre istediyse de, Yahudi buna razı olmamıştı. Sahabîyi kolundan tutup Peygamberimizin huzuruna getirdi. Alacağını tahsil etmesini istedi.
Ebû Hadrad, verecek bir şeyinin olmadığını, Hayber’in fethinden sonra eline ganimet olarak bir şey geçerse vereceğini söyledi, ancak Yahudi diretiyordu. Sonunda Peygamberimiz fakir Sahabîsine sırtındaki elbisenin bir kısmını satarak borcunu ödemesini söyledi. Ebû Hadrad da öyle yaptı.
İşte Peygamberimiz Yahudilerin üzerine bir sefer hazırlığı yaptığı sırada, gözü gibi koruduğu, evlatlarından daha fazla üzerlerine düştüğü Sahabîlerinden birine karşı, hak sahibi olduğu için Yahu dinin hakkını arıyordu.
Peygamberimiz hak, hukuk ve adalet konusunda kendisini ayrı tutmaz, kendisine farklı bir muamele yapılmasını da kabul etmezdi.
Çünkü peygamber efendimiz Hz. Muhammed(.s.a.v) “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” buyuruyor. O nedenle zulum kimden gelirse gelsin insanlık onurunu ayaklar altına alan hiç bir zulme rıza göstermem, seyirci kalamam adaletin böylesine yara almasına , adaletsizliğin ise zirve yapmasına gönlümde razı olmaz vicdanımda...
Çünkü biz; geleceğin keyfi içİn kalkıpta geçmişine sövenlerden olmadık olmayacağızda..
Çünkü;gelecekte bizim geçmişte!...
Biz ancak geçmişin gölgesinde ondan ders alarak geleceği planlamak geleceği inşaa etmek ‘ADALET’li bir Türkiye inşaa etmek zorundayız. ‘ADALET’i kaybettiğimizde geleceğimizi kaybeder, gelecek nesillerin hakkını gasp etmiş oluruz.