HaberlerHaber Girişi : 06 Eylül 2021 18:58

EĞİTİMDE MADALYONUN İKİ YÜZÜ

EĞİTİMDE MADALYONUN İKİ YÜZÜ

6 Eylül Pazartesi günü eğitim için uzun sayılabilecek bir sürenin ardından nihayet okullarımız açılıyor. Salgın durumunun devam ettiği, vaka sayılarının her gün arttığı bir dönem de okulların açılmasında kararlılık gösterilmesini olumlu bulduğumu belirtmek isterim. Yaz ayları boyunca düğün dernek, konser, kongre vb. etkinliklerin düzenlenmesini olumlu karşılayıp okulların açılmasına olumsuz bakmak çok da mantıklı gelmiyor açıkçası.

Ancak bir de tartışılan aşı konusu var. Aşılamanın toplum geneline yayılması oranı %50’leri geçtiği bir dönemdeyiz. Sağlık Bakanlığı bu zamana kadar aşılama çalışmasını gönüllülük esasıyla yürüttü. Şimdi okulların açılmasıyla öğretmen ve okul çalışanları için aşı ya da PCR testi zorunluluğu ortaya çıktı. Okul çalışanı ve öğretmenler şimdi bir tercih yapmak durumunda: Bir yanda gönüllü olarak aşı olmak, bir yanda zorunlu olarak test yaptırmak…

Eğitim konusunda gelirsek. Pazartesi çalacak ilk ders ziliyle birlikte geleceğimizin teminatı çocuk ve gençlerimizin iyi bir eğitim alması, kaliteli bir mesleki eğitimin yanı sıra gelişmeye ve araştırmaya açık bir bakış açısına sahip olabilmeleri, özgüveni yüksek, milli ve manevi değerlerine bağlı nesiller yetiştirilmesi için bütün imkânların seferber edilmesi gerek.

Yaklaşık bir buçuk yılını uzaktan eğitimle geçiren öğrencilerin okul ortamına uyumlarını da en kısa süre de tamamlayıp hem ruhsal hem de sosyal gelişimlerini desteklemek de gerek. Bu konu sanırım eğitimcilerin bu yıl üzerinde duracakları en önemli konu olacaktır.

Ancak, birde madalyonun diğer yüzü var. Eğitimin başlaması için çalan ziller eğitim sonrası için “alarm ziline” dönüşüyor.

İşsizlik rakamları tavan yapmış durumda. Özellikle de diplomalı işsiz sayısı neredeyse 10 milyona dayanacak! Okullaşma oranları hızla yükseliyor, üniversite mezunu sayımız rekora koşuyor ama gel gör ki iş artık aslanın ağzında değil, adeta midesinde. Oradan onu alıp çıkarmak için mucizeler gerekiyor.

Tezat bir durum gibi görünse de gerçekler farklı...

Ülkemizin en önemli sorunlarından biri de yeterli donanıma ve yetkinliğe sahip iyi yetişmiş insan gücü olmaması! Hangi işverenle konuşsanız, aradığı nitelikte eleman bulamadığından yakınıyor.

Neden mi?

Çünkü eğitimde hedef olarak karşımıza hep sınav başarıları kondu! Okulların başarısını üniversiteyi kazandırdığı sayılar(!) belirledi...

Eğitimde belirlenen kazanımları, işe alımlarda ise liyakati hep “torpille” vurduk, öldürdük... Bu yüzden 25-30 yaş arası, üniversite mezunu, her üç, dört kişiden biri hem işsiz hem de mağdur.

Sorunun çözümü elbette ki var...

Ezberci ve dayatmacı eğitim modelini bir kenara koyarak başlamalıyız işe. Öncelikle çocuklarımıza yetkinlik kazandırmalıyız. Yani çocuklarımızı, sınav sonrası unutacakları akademik dayatmaların bir adım ötesine geçirecek, yaşamları boyunca kullanabilecekleri yetkinlikler kazandırmalıyız.

Sonrasında ise “Düşünen, soran, sorgulayan, araştıran, geliştiren, uygulayan ve en önemlisi de aldığı işi sonuna kadar götüren gençler yetiştirmek ülke olarak en önemli beklentimiz olmalı.

Eğitim; günü kurtarmaya yönelik değil geleceği kurtarmaya dönük olmalıdır. Her türlü imkânı seferber ettiğimiz bu yolda ufak hesaplar yapmanın faturası ülkemiz için ağır sonuçlar doğurabilir.

Çünkü söz konusu olan ülkemiz ve çocuklarımızın geleceği ise alarm zilini duymak ve uyanmak zorundayız.

ERDEMİN PENCERESİ