“Dünya 19. Yüzyılla birlikte sanayi devrimine geçmiş fabrikalar iş üretmeye başlamış çalışan ve ekonomik özgürlüğüne kavuşmuş birey demokrasi insan hakları söylemleri ile 20. yüzyılda yükselen değer olmuştur. Bu dönemde kapitali yani parayı bulanlar devlet gücü ile zenginleşirken, bu tür söylemlere ve hareketlere oldukça değer vererek bu Söylemlerin ülkeler ve kıtalar arasında baskın güç olmasını sağlamıştır.
20. Yüzyılda iş arayan gençlik sanayi devriminin getirdiği tüm nimetlerden yararlanırken, üretmeyen üretse de üretenin hakkını vermeyen toplumlar ve bunu denetleyemeyen devletler, bu söylemler karşısında çaresiz kalmış zora başvurmuştur. Hakkını isteyen işçi, batılı devletler gibi düzenli mesai kavramı ile çaİişarak, yaşam standardını yükseltmeye çalışan memur, geleceğini garanti altına almak için okuyan ve okulu bittiğinde iş sahibi olmak isteyen öğrenci gibi bu süreçte farklı görüşlerin oyuncağı olmanın bedelini sürgün, hücre ve ölümle ödemiştir. Temel gaye insanca yaşamak olsa da araya giren faktörler ve beyinlerde oluşan karşılıklı okumadan, birbirini anlamadan, zıtlaşan kitleler geçmişte ülkemizde, dün Libya’da, Irak’ta, yarın ve öbür gün Suriye’de olduğu gibi batılı ve emperyalıst devletlerin ağına düşmüş onların tüketimde pazarı olurken, kendi bireylerinin yaşamlarını mutlu ve huzur içinde geçirmelerini sağlayacak olan doğal kaynaklarına el konulmuştur. Çünkü; 20. yüzyıl biterken bilgi ve teknoloji çağına giren dünyada geleceği şekillendiren, teknolojiyi üreten bilim insanları beyin göçü dediğimiz daha insanca yaşam hayalleri ve özgürlük vaadleri ile bu ülkelerin üniversitelerine, fabrikalarına girmiş ve egitmiştir. Kendi ülkesini emperyalizmin kucağına atmış, bu yaşam ona ulus bilinci olan ülkesi ve milleti için üretme, düşünme olgusu yerine menfaatçi ve materyal düşünceyi daha ön plana çıkarmasına sebep olmuştur. Bu süreç içerisinde beyin göçü olarak gitmeyen fakat çalıştığı ülkede görerek tecrübe edinen ve oranın yaşam koşullarını zaman zaman izine geldiği ya da döndüğü kendi ülkesinde anlatımlarıyla adeta toplumun yüksek sesle olmasa da içten içe bu ülkelere hayranlıkla bakmasına özlem duymasına vesile olmuşlardır.
Bu ve benzeri söylemler toplumdaki ayrışmanın düşünce farklılığının yoğunlaşmasına sosyal devletle, liberal devletin savuncularının farklı devletlerin oyuncağı olduğunun farkına varmadan onlara hizmet edercesine meydanlara inerek devleti yok etme küçük düşürme zayıflatma Girişimlerine destek vermeleridir. |
Oysa sosyal devlet anlayışı ile yönetilen ama elit grubu içinde barındıran sosyalizmde eksik olan bireyin üretmek ve geliştirmek içın bir arayış içerisinde olmaması da sosyalizmin sonunu getirmiştir.
Devletten aldığı ile yetinen yaşamın tüm nimetlerinin ücretsiz olduğu bu ülkelerde en zayıf en küçük birey 2-3 dil bilen, ciddi biçimde eğitim almış kıtlelerden oluşmasına karşılık hak arama noktasında yaşadığı toplumun her kesiminin eşit olduğu düşüncesi ile uzun yıllar işinden evine evinden işine giderek yaşamını idame etmiştir. Elektriği, suyu ulaşımı bedava olan geniş sokaklarda görkemli binaların arasında gelecek kaygısı gütmemesi materyal bir düşünce içerisinde gayrimenkul edinmek için çaba sarf etmemesi, kendini yönetenlerin kendileri için en iyi şeyi düşündükleri zannı ile yönetime ortak olma girişiminde bulunmaması, bu yönetim biçimindeki ülkelerin teknoloji karşısında yenilenmesini geciktirmiş, bireyi yarışa sokamayan devlet zorlama yöntemlerle giriştiği bu yarışta başarı elde edememiştir. Kazanma hırsını ve egosunu kaybeden toplumlarda
görülen bu hastalıkta, sosyal devlet anlayışını öne çıkartan sosyalizmin yara almasına sebep olmuştur.
VEZİRİ HARCATIP ŞAHI DÜŞÜRMEZ...
İki yönetim biçimi ve buna bağlı olarak gelişen soğuk savaş dönemi 2
kutuplu dünyada denge unsuruydu. Dengelerden biri zayıflayınca küresel sermayenin patronları yıllardır dantel gibi işledikleri devletlerde operasyona başlamakta gecikmemiştir. Her yere demokrasi götüren sözde demokrasi için sermayesini akıtan güçler seçtikleri devletlerde yıllardır var olan sistemi kendi amaç ve gayeleri için düşman seçmiş bunu da gerçekleştirirken şah ve veziri öne sürmeden piyonlarla gerçekleştirmektedirler.
Şimdi sırada Rusya’nın Ortadoğu’daki veziri konumunda bulunan Suriye vardır... Esad rejimi yıkılmalı ama yerine gelecek olan rejim hakkında bilgi verilmemektedir. Sahi Suriye’de diktatörlük var ise Vahabi olan Suudi Arabistan’da, Ürdün’de hatta Şu demokrasi ürünü olan Kuveyt’te rejim ileri demokrasi ürünümüdür. Onlar neden sorgulanmıyor? Bu Arap baharı enlem boylam mı seçiyor? Bu Arap baharı’nda ülkeler domino taşları gibi sıra ile yıkılıyor. Yıkılan ülkeler de akan gözyaşına yapılan katliamlara kimsenin sesi çıkmıyor. Libya’da aşiretler birbirnini boğazlıyor, Irak’ta 1.5 milyon müslüman öldürülüyor kan ve gözyaşı içerisinde sebep olanlara ua yağarken, Kaddafi ve Saddam dönemi mumla aranıyorken şimdi kimsecikler çıkıpta burada ne oluyor? diye sorup yapılan haksızlıkları irdelemiyor.
Küresel oyunda şah ve vezir olamayanlar piyonların hamlelerine goreşah ve veziri koruma pozisyonu alırlar. Piyon olan küçük devletler küresel güçlerin koruma pozisyonunda dengeyi kaybetmesine vesile olacak hamlenin piyonların aldığı pozisyon ile ilgili olduğunu gayet iyi bilir. Çünkü onlar oyun kuruculardır . ABD ve Batılı devletlerin piyon olarak sürdüğü Türkiye’nin bu kez Suriye’de işi zordur. Çünkü oyun kurucu olan Rusya ve Çin Ortadoğuda pozisyon almış veziri koruma kaygusuna düşmüştür.
Oyun kuruculardan biri olan Rusya’nın Ortadoğu’da veziri konumunda bulunan Suriye’nin gardının düşmesine, Şahı açık etmesine müsaade etmeyecektir. 21. yy.da teknoloji çağında artık sanayi devriminin getirdiği iş yoğunluğu yerini işsizliğe terkedecektir. Robotlaşan dünyada insan unsuru kullanacağı unsur olarak çalışırken katma değer üretemeyen, sermayeye katkıda bulunmayan birey ise yok olup gidecektir.
Şimdi piyonluğa layık görülen devletlerin vezir bile olamadığı bu süreçte oyun kuruculuğa soyunması, toplumunda buna inanması akıllara ziyandır”(8 ŞUBAT 2012 - SAYI:265 ŞEHİR GAZETESİ)
Diyeli tam 12 yıl oldu... Suriye’de Rusya kalıcı oldu. Ukrayna da Rusya hakimiyeti şimdilik sağladı. Oyun kurucu olan Rusya kartlarını açtı oynuyor... Biz ise Suriye bataklığında, Kuzey Irak dağlarında hala terörle uğraşırken ekonomimiz sıkıntıda ... Parasını verdiğimiz F35’ler Yunanistan’a geliyor.. Bize ise eski tekonoloji F16’lar veriliyor, İsveç’in NATO üyeliği karşılığında...
Sahi biz ne üretiyorduk? Libya’da sözümüz geçiyor mu? Irak’ta bizi dinleyen var mı? Suriye’de ne yapıyoruz? Ama dünyaya yön veren güçlenen savunma sanayiinde çığır açan teknolojiye sahibiz... F16’la hayırlı olsun....