HUKUK; POLİTİK AYAK OYUNLARININ ALANI DEĞİLDİR

“Bunlar politik ayak oyunlarıdır. Olup Bitenler basit, ucuz, kasaba politikalarıdır. Türkiye’de kendi kişilikleri ile, siyasetleri ile ayakta duracak halleri bulunmayanlar, söyleyecek sözü olmayanlar; halkın güvenini ve teveccühünü kazanmış partileri ve siyasileri, oyunun kurallarına uymaksızın ahlaki olmayan yollarla arkadan çelmelemeye çalışıyorlar. Bazı basın organları da bu kullanıma gönüllü servis veriyorlar” (2002 Recep Tayyip Erdoğan grup toplantısı- TURAN İŞCAN -HAPİSLİK DÜŞÜNCELER- SAYFA 435) Bu sözler tam 20 yıl önce söyleniyor. Günümüze ne kadarda benziyor! Yargıtay eski başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun Recep Tayyip Erdoğan’ın bir partinin kurucusu olamayacağına yönelik itirazının 9 Ocak 2002’de Anayasa Mahkemesi tarafından kabul etmesi üzerine başlayan tartışma da söyleniyor bu sözler.. Daha yolun başında olan bir parti 3 kasım 2002’de 2 partili bir mecliste bu gün cumhurbaşkanı olan Ak parti genel Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi yasaklı olarak girdiği o günlerde mahkeme kararlarına politik ayak oyunları diyordu... O günlerde AKP’li vekillerin bir kısmı yargıya güvenmiyor, bir kısmı da anayasa mahkemesi kararlarını tanımıyor bu yönde beyanatlar veriyordu... Halk ise alınan kararların hukuki olmadığını, Recep Tayyip Erdoğan’ın önünün kesilmek istendiğini konuşuyor, İstanbul Büyükşehir Belediyesinde başlayan efsane şiir okuma ile gelişen süreç ve sonrasında kapatma, laiklik tartışmaları derken halkın teveccühünü kazanmış ve büyük bir güçle iktidar olmuş bir siyasi yapı... İktidar olmuş ama başı siyasetten yasaklı bir lidere Siirt seçimleri ile aday olma yolu açan CHP.. Bu gün; dün kendisine yapılanları unutarak, haksızlığa baş kaldırmak yerine hukuk fakültelerinin efsane hocalarının ve hatta vicdani olan tüm bireylerin bundan ceza çıkmaz dediği bir yargılama da ‘iyi hal indirimi’ bile olmaksızın gelen cezaya ses çıkarmayan dünün mazlumları! Ve Hitlerin propaganda bakanı Göbels’in bir sözü akla geliyor; “Yüksek sesle sık tekrarlama ve büyük olmak şartıyla insanların inanamayacağı yalan yoktur” Toplum bir yalana inandırılmaya çalışılıyor. Politik ayak oyunları ile İstanbul’u ele geçirmek ya da Millet ittifakının içine yönelik seçim senaryoları devrede.. İmamoğlu, yaratılan mağduriyet algısı üzerinden 6’lı masanın adayı olarak öne sürülebilir ve istifa ederek kendi eliyle İstanbul Büyükşehir’i Belediye Meclisi çoğunluğunu elinde bulunduran AKP’ye teslim edebilir. Bu süreçte yaşanacak olgu ve gelişmelere göre istinaf ve yargıtay süreçleri işleyecek..Cumhurbaşkanı adayı olması, güçlenmesi seçimi kazanacak duruma gelmesi halinde ise ittifakın YSK’ya yeni bir aday bildiremeyeceği bir nokta da Yargıtay’ın kararı ile siyasi yasaklı hale gelebilir ve Erdoğan tek aday olarak seçime gider... İstinaf ya da Yargıtay kararı bozar cumhurbaşkanı adayı olan İmamoğlu İstanbul büyükşehirden istifa etmiş AKP İstanbul büyük şehir belediyesini tekrar almanın verdiği rahatlıkla seçime giderken, muhalefete dönüp “bak yargı işliyor. Siz erken davrandınız hukuki, süreci beklemediniz şov yaptınız” diyerek algıyı tersine çevirmek için bir propaganda başlatabilir. Bu süreç bir siyasi mühendisliğin yol haritasıysa hedefte İstanbul büyükşehir ya da güçlü bir adayı kahramanlaştırarak seçim yolunda diskalifiye etmenin süreci olabilir!!?? Maalesef bir karar çıktı... Herkes onu konuşuyor. Bu siyasi mühendislik çalışmasında kim kazanacak? Göreceğiz. Ama bir gerçek var demokrasimiz ve hukukumuz kazanmayacak, aksine daha da yara alacaktır... Yaşananları bu gün tartışmamıza vesile oldukları için Ömer Hayyam’ın şu dörtlüğü ile veda edelim; “Bastığın yer toprağın dış yanıdır, Nazlı bir yüz ya da canan kaşıdır, Şu sütunlarda duran tuğlaya bak, Bir savcı parmağı bir hakim başıdır.”