Bu sistemde imam olunmaz. İmamlığa heves eden bu şartlarda, bu sistemde büyük vebal altındadır. Peki ama neden?
Çünkü, her yıl Diyanet İşleri Başkanlığı değişiyor. Hiç birinin İslami olarak fikirleri ortak değil. Herkes kendi fikrini dayatıp gidiyor. Görev süresi bitince de ne o fikirden, ne de onun görüşünden eser kalıyor. Buradaki asıl sıkıntı şu; Kişilerin fikirleri doğrultusunda hareket ediliyor. İslam akaidine, İslami ilimlere göre değil. Kur’an, sünnet, icma-i ümmet ve kıyas-ı fukaha baz alınarak hiç değil. Her gelenin dünya görüşüne göre sistem dayatılıyor. Ehli sünnet gibi görünse de, kimi yandan, kimi ortadan, kimi kıyısından, kimi uzaktan, kimi hiç alakasız. Kimi Şiacı, kimi caferi, kimi dört mezhebi kabul ediyor, kimi ne gerek var diyor vesair. Her bireri bir zihniyete mensup. Tek uzak aldıkları istikamet, bana göre ehl-i sünnet akaidi.
Son atanan Başkan’la bu söylemlerim de aslında ‘cuk’ diye yerine oturur nitelikte. Kötü olan da, mevcut sistemin daha kötüsünü tesis edeceğine adım gibi eminim.
Geçmişi çok karanlık. Abant toplantılarının baş mimarı. FETÖ’nün ılımlı islam projeleri olan, “Dinlerarası Diyalog, Dinler Bahçesi, Kültürlerarası Diyalog” gibi ihanet içeren projelerin yapımcısı ve moderatörü. Kitaplarında ne hikmetse bir tane İslami eser yok. Tüm hristiyanlara, tüm yahudilere adeta mavi boncuk dağıtıyor. Kur’an hükümlerini ortadan kaldırma girişimleri içinde olan Suat Yıldırım, Hayrettin Karaman ve Ahmet Şahin gibilerin de proje ortağı. En mühim olanı da, gözümüzün içine baka, baka kaçışına göz yumdukları Adil Öksüz’ün en yakın arkadaşı. Dedim ya imamların mesuliyeti şu dönemde çok ağır. Her ne kadar bunu umursamasalar da, her ne kadar iktidardan gelene ‘övücülük’ yapsalar da bu vebalin asla hesabını veremezler. Buna göre, her gelen Başkan, kafasındaki şekle, şemale göre imamlara Başkanlık yapıyor. Bu sistemi de imamlar uygulamak, okumak zorunda kalıyor. İslami tedrisat ilmi değişmez. O ilimler değil, kişilerin fikirleri tesis ediliyor. Sürekli İslami kaideler değiştiriliyor.
Bu sinsice plan, İslam’dan uzaklaştırmanın en basit yoludur. İmamlar da maalesef bu sistemin kurbanı oluyorlar. Ortada din adına hizmet filan da yok. Saray, bu kez tüm imamları AMERİKA’ya bağladı. Ve, “biz halen dostuz” mesajı vererek yine kendi seçmenlerini ters köşeye yatırdı.
**********************************
Bir gün bir köye gittim. Ramazan’ın ortalarıydı. Ama köyde imam yoktu. Abdest aldım, camiye girdim, baktım imam yok. Sessizce, usulca kimsenin duyamayacağı şekilde yanımdakine fısıldadım köyün imamı yok mu? diye.
Yanımdaki, “hocanın tayini çıktı” dedi. Kim kıldırıyor namazı? dedim. İhtiyar bir amca var o dediler. Bu şekilde ki eski insanlar mutlaka ilim sahibidirler. Neyse ki, o amca ezana yakın içeri girdi. İlk yabancı bendim. Gözlerini bana doğru çevirdi, yanıma geldi. “Hoca mısın” dedi ‘yok’ dedim. “Namaz kıldıramaz mısın” dedi. “Siz niye kıldırmıyorsunuz” dedim. “Eğilemiyorum evladım rahatsızım bugün” dedi. Başka kimse yoksa madem, ‘kıldırabilirim’ dedim. Hafiften heyecanlandım ama geçtim cemaatin önüne. Ezan vakti henüz girmemişti. Cemaate biraz sohbet edeyim dedim kendi kendime. Kur’an-ı Kerimi indirdim direkt maun suresini açtım. Ona bildiğim kadarıyla eksiksiz mana vermeye çalıştım ama mana verirkende çoşuyordum. Karşımdakiler pür, dikkat dinliyor.
Biliyorsunuz ki, maun suresi, “Riyakarlıktan, yetim hakkından, gösteriş yaparak namaz kılanlardan” bahseden ayetler içeriyor. Neyse ki ezan okundu. Birisi işaret yaptı bitti diye. Namazı dosdoğru kıldırmaya, sureleri tecvid usulüne göre okumaya özen gösterdim. Namaz bitti. Herkesle tokalaştım, herkes kucaklıyor, öpüyor.
Nerenin hocasısın, kimsin, nesin? dediler. Ben de, doğru bildiklerimin hocasıyım başka köye gidiyordum teravihin yaklaştığını görünce sizin köye giriverdim dedim. Çok memnun oldular. Halen daha arayıp, sorarlar beni.
Demem o ki, gerçekleri her ortamda anlatınca insanlar farkı fark edebiliyor. Ama düzenin düzücüsü olursan hiç bir farkın olmuyor. Tıpkı bugün gerçekleri söylemeye korkan sözde din adamları gibi...
Haftaya görüşmek üzere, sevgiyle kalınız.