İNSAN OLARAK DEĞERLENDİRME ZAMANIDIR!

TBMM geçtiğimiz hafta önemli bir karara imza attı. Neden mi? Türkiye AKP iktidarına göre sistem.. CHP’ne göre de rejim değişikliği... MHP’ne göre de cumhurbaşkanlığ adını verdiği bir anayasa değişikliği... İyi de ne var bunda!... Diyeceksiniz... TBMM’nde 550 milletvekili bu anayasa değişikliği ile ilgili olarak oldukça önemli laflar ettiler... Etmeselerde oy vermek için canla başla çalıştılar... İyi de ne olacak? Şöyle olacak 2019’da yürürlüğe girmesi planlanan bu anayasa değişikliğinde Bundan böyle vekil seçeceğiz diye partilerin, vekillerin peşinde koşmak yok! Artık senin vekilin diye bir söylem yok! Bundan böyle kaymakamlıkta, valilikte bana haksızlık ettiler diyeceğin bir vekil bir bakan yok! Niye? Çünkü yeni yasa da seçtiğin partiden bakan çıkmayacak.. Seçtiğin parti hükümet kurmayacak.. Seçtiğin partiden seçilen vekil sadece TBMM’de yasa çıkartacak(mış)!!!... Yani her şeyin cumhurbaşkanı olduğu bir sistemde; cumhurbaşkanı kanun... Cumhurbaşkanı yargı... Cumhurbaşkanı süresi belli olmayan atayıp - aynı anda görevden aldığı, kimseye hesap vermediği hükümetinin güven oyu almadığı bir yürütmenin sahibi olacak Amaç tek elden hızlı karar vermek ve de olaylara müdahelede bulunma olarak kamuoyuna sunuluyor. Belki de bütün bu söylemler doğrudur. Ama insanın geçmişte okuduğu ve hafızasına yer edinen, gücün tek elde toplandığı bağımsız yargının siyasallaştığı, yürütmenin milletten kopuk hale geldiği çok sesliliğin, sessizliğe büründüğü ortamlarda grilerde hep olacak ve sorularda olacaktır. Şimdi aşağıdak satırlar bir kitaptan olup, bir diktatörün ruh halini yansıtması bakımından önemlidir; İşte o satırlar; “... Yeni yönetmeliğin kabulu ve birinci başkanlığa getirilmem gerekli olan otoriteyi ve bunu sağlayan hukuku verince, bu saçmalık derhal ortadan kalktı. Komitenin kararları yerine benim mutlak sorumluluğum prensibi kabu edildi. Birinci başkan hareketin tümünün yürütülmesinden sorumludur. Kendi yönetimi altında bulunan komitenin kuvvetlerini, yapılacak iş için gerekli olan çalışma arkadaşlarını o seçer. Bu efendilerden her biri, yüklendikleri görevden sonuna kadar sorumludur. Bu baylar yalnızca birinci başkana bağlıdır. Birinci başkan bu bayların seçimi ve ortak çalışmaları için gerekli emirleri verecektir. Küçük köylerde ve belki kaza ve sancaklarda, bu prensipler kendilerini kabul ettirinceye kadar epeyce zaman geçti. Çünkü doğaldır ki korku ile dou kalpler ve yeteneksizler böyle bir şeyi hiç bir zaman istemeyeceklerdir. Onların gözünde bir girişimde tek bir sorumlu hiç hoş bir şey değildi. Fakat bana böyle bir eğilime karşı şiddetle tavır almak, sorumluluk korkusuna hiç boyun eğmemek ve Führer mevkiine sırf onu kazanmaya layık adamı getirecek bir Führer görev ve bilgisi anlayışını göz önünde tutmak gerekli göründü. Parlamento budalalıkları ile mücadele etmek isteyen bir hareketi bundan kurtarmak gerekir. Ancak böyle bir temel üzerinde mücadele için kuvvetli olunabilir. Führerin bilgeliği ve sorumluluğu prensibine dayanan bir hareket, çoğunluğun egemenliğine dayanan bir sistemi matematik bir kesinlik ile yere serecek ve muzaffer olacaktır.( ÇKavgam Adolf HİTLER sayfa 565-566 çeviren Tuncer TUĞCU- Gökçe yayınevi) İşte fazla kitap okuduğunuzda dünya da olup biteni yorumladığınızda, gözlerinizin önüne tek adam olarak çıkan ve söyledikleri “Hammurabi kanunu” gibi işlem gören ağızlarından çıkanın ‘kraldan çok kralcı kesilenler’ tarafından işlem gördüğü Baas partisi üyelerini ve de Saddam, Kaddafi ve Esad benzerlerini düşündüğünüzde düşünen insanımızn korkması, ürkmesi kadar normal bir durum yoktur. Çünkü insan düşünen bir varlık, geleceğini görmek isteyen, çoluğunun çocuğunun kendinden sonraki yaşamını düşünen birey olduğunda korkularda doğal olarak yaşamımızda kendine yer bulacaktır. İşte böylesine bir ortamda belirsizliğe yelken açmak yerine tartışılan, konunun uzmanlarını tvlerde boy gösterdiği bir süreç daha sağlıklı olurdu. Ama oldu bittiye getirilen, sadece bir liderin gücüne, ismine ve onun arkasındaki, kitleye güvenilerek ortaya çıkan anayasa değişikliği sağlıklı bir yapı olarak ortaya konulması, savunulması düşünen bireyleri tatmin edecek bir olgu değildir. O nedenle bu gün tartıştığımız, tartışmaya açtığımız, referanduma giden anayasa değişikliği partilerin sorumluluğundan çıkmış, millete inmiştir. Yetkinin sahibi olan millet elbette kararını verecektir. Buradaki düşünce benim partim benim anlayışım benim liderimden çok benim geleceğim çocuğumun yaşayacağı bir vatan olgusu olmalıdır. Çünkü; Saddam’ı yok eden güç, iktidar sarhoşluğu, Kaddafi’yi bitirende halkına verdiklerine rağmen özgürlüğü, özgür düşünceyi verememiş olmasıdır. Dünya özgürlüğün tadını çıkartırken, cennet diyerek bu ülke cehenneme dönerse işte vebal bizde olacaktır. İyi düşünmek iyi sorgulamak artısını, eksisini partizanca değil, insan olarak değerlendirme zamanıdır.