İYİ OKU, DÜŞÜN, ANLA VE OY KULLAN

Demokrasi... Adında nice kahramanların olduğu cümlenin adı.. ............................. Bu gün dünya da adında cumhuriyet geçen o kadar devlet var ki, say say bitmez desek yeridir. Mesela Irak cumhuriyeti, İran cumhuriyeti, Yemen cumhuriyeti, Libya cumhuriyeti ve son olarak hepimizin yakından bildiği Suriye cumhuriyeti(!) Şimdi bunları niye yazıyorum... Bu gün adınada cumhurişyet olan ama hiç bir zamman cumhuriyeti ve demokrasiyi özümseyememiş bu ülkeler ya fakirliğin pençesinde ya da dağılmanın eşiğinde... Neden? Çünkü devletin isminde cumhuriyet yazmakla devlet cumhuriyet olmuyor! Onun şartları yerine getirilmeden halkın seçme özgürlüğüne garantiler sunulmadan, yasalarla siyasi partilerin çalışmaları güvence altına alınmadan, fikirler, düşünceler kamuoyuna açık tartışılmadan tek taraflı propaganda ile yürütülen seçimler maalesef adında cumhuriyet kendi ise tek adamlık olam yönetimler oluşturuyor. Bu gün dünyanın hedef tahtasına oturanlar ise tek adam rejimleri oluyor. Niye? Çünkü yutulması kolay lokma teslim alınması istediklerini yaptırabilme biçimi daha kolay tek kişinin ikna edilebilir olmasından kaynaklı olmasıdır. Dünya da emperyalizmin en çok tercih ettiği sömürdüğü ülkeler maalesef ki tek adam rejimine dayalı ülkeler olmuştur. Paylaşımlarda bu devletler üzerinden yapılmakta süper güçler karşılıklı olarak bu devletlerin üzerinden antlaşmalar yapmakta birlikte bir sömürge imparatorluğu kurabilmektedirler. Bu gün Suriye kan ve gözyaşına boğulmuş olmasına rağmen halen yıkılmadı ise bunun sebebi iki süper güç olan Rusya ve ABD’nin ortak çıkarlar noktasında birlikte hareket etmeleri, ortadoğu da kan ve gözyaşı üzerine kurulan silah ticareti ile gelişen, yapı da kendi güçlerinden ve etki alanlarından vazgeçmemeleridir. İşte bu nedenle bu gün Suriye’de savaşan biziz ama söz sahibi olan ABD ve Rusya’dır.. Daha önceki yazılarımda belirttiğim bir husus vardı; ABD ve Rusya’nın Suriye’de hangi konularda anlaştıkları bilinmeden Suriye’de savaş bitmeyecektir. Lakin bilinen bu iki gücün feragat ettikleri bu bataklıkta boğmak istedikleri devlet ise Türkiye’dir. İşte sırf bu nedenle gerek BM nezdinde gerekse uluslararası alanda Türkiye yi köşeye sıkıştıracak hamlelerde bu günlerde peş peşe gelmektedir. Demokrasiden uzaklaşan gazetecilerin hapse atıldığı tek adamlığa giden yolun açıldığı bir süreçte bizler sandık başına gidiyoruz. Aceleye getirilen anayasa ile hiç bir kamu görevlisinin, kaymakamın, savcının ya da sıradan bir memurun 657 sayılı devlet memurları kanunu ile koruma altında kalacağını düşünmüyorum. Çünkü; ülkeler olmazlarla değil olabilme ihtimali güçlü olaylara karşı yasalar yapar. Kuvvetler ayrılığı bu anlamda o ülkede yaşayan her bireyin en büyük güvencesidir. Gelen referandumda; kuvvetler ayrılığı ilkesi zedelenmiş, milletin seçme hakkı ve seçtiğini kendisini yönetme hakkı kısmen elinden alınmış, tek başına kararların verildiği, zaman zaman seçilenin değil atananın yönettiği bir sistemin demokratik bir sistem olduğunu düşünmüyorum. Bir muhtarlıkta bile seçilenlerden olan azaya emanet edilen köy, düşünüldüğünde koskoca bir ülkenin seçimle gelmeyen sormluluğu noktasında sorumsuzluk taşıyan bir atanmışa teslim edilmesi aklıma ve mantığıma aykırı gelmektedir. Avrupa’nın 400 yılda elde ettiği kan ve gözyaşı ile kurduğu sistem olan demokratik yapılar kurumsallaşırken, 1923 yılı ile birlikte Türkiye’de avrupanın 300 yıllık birikimine gölgede bırakan adeta onunla yarış eden bir demokrasi yarışı başlamıştır. Aksamalar olmuş, darbeler vurmuş, insanımız kendi fikrini diğer fikirlerden üstün tutarak birbirine durmuş ama asla parlementer sistemden vaz geçmemiştir. Askeri darbeler sonucu ne olursa olsun yine parlementer sisteme dönüş yapmıştır. Halk beğenmediklerini değiştirmiş, seçtiği vekile hesap sorabilmiştir. Getirilmek istenen sistemde bunlar ne kadar sağlanacak? Yürütmeye TBMM nin kadar hesap sorabileceği halen net değildir. Kaç cumhurbaşkanı yardımcısı ya da bakan olacağı belirsizdir. İşte bu nedenle her şeyi teke indirdiğimizde Rusya, ABD ve emperyal güçlerin Türkiye üzerindeki hayallerinin gerçekleşme oranı ne kadar ivme kazanacak ya da bu bela ile bizler baş edebilecekmiyiz? Bunu zaman gösterecektir. Çünkü EVET çıkması durumunda farklı bir yol farklı bir sisteme geçilecektir. Bu sistemin artı ve eksilerinin nasıl olacağı anayasal eksikliklerin nasıl tamamlanacağı da merak konusudur! İşte sırf bu nedenle mevcudun korunması, üzerinden iyileştirmeler yapılmasının daha mantıklı olduğunu düşünenlerdenim. Tarihle yoğrulmadan tarihi değiştirmek için yola çıktığını iddia edenler, dünyaya kafa tutanlar, ellerindekindende olabilir, kan ve göz yaşı her yerimizi sarabilir. Umudum odur ki; ne çıkarsa çıksın insanları düşüncelerinden ve kaygılarından kurtarmanın yolu demokrasinin ve şeffaflığın daha net biçimde kamuoyunda hissedilmesini sağlamak olacaktır. Bunun içinde suçlayıcı, ayrıştırıcı bir dil yerine birleştirici bir dil ile demokrasiyi savunmak kaygıları giderici adımlar atmak kim gelirse gelsin, hangi düşünce kazanırsa kazansın, bütün bireyleri aynı ülkü etrafında toplamak gelecek günlerimiz içn oldukça önem arz etmektedir. Bu gün meydanlarda, gerek EVET’in gerekse HAYIR cephesinin haklı gerekçeleri vardır ve de olacaktır. Ama hiç bir gerekçe düşünme özgürlüğünü, seçme özgürlüğünü engelleyemeyeceği gibi seçilen her siyasetçi ve her siyasi parti temsilcisi de sorumluluklarının farkında olmalıdır. Kamu kaynakları ile yapılan siyaset, eşit olmayan yarış, demokratik olmadığı gibi tek adamla yönetilen adı cumhuriyet kendisi monarşik bir yapıya dönüşen devletlerden bir farkı olmayacaktır. Bu nedenle demokrasi eşit şartların oluştuğu ve yarıştığı, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi halkın her iki grubunda neden ‘EVET’ neden ‘HAYIR’ dediğini iyi bilmesi analiz etmesi demokrasimizin gelişmesine katkı sağlayacaktır. Dostlar; demokrasi sandıktan önce, meydanda başlar, tabanda şekil alır, halkta vucüt bulur, kanunlarla da korunur. 16 Nisan’da alıştığımız demokrasinin dışında bir yeni modele geçiş için düğmeye basılmış, referandum sandığı milletin önüne konulmuştur. O nedenle maddelerin çokluğuna bakmadan kafa karışıklığına gerek kalmadan; maddeleri sorularla, olma ihtimali en güçlü senaryolarla değerlendirmek sureti ile okuyarak sandığa gidelim. Okuyup anlayarak, sandığa gidersek korkulacak bir durum yoktur. Sadece ‘benim partim, genel başkanım böyle dediyse doğrudur’ diyerek gidilen seçim demokrasimize zarar verebilir. Partiler ve yönetenleri geçmişte olduğu gibi kendi koltuklarını korumak, güvenceye almak, yargılanmamak adına millet lehine kararlar almayabilirler ve sana da buna tasdik ettirerek demokrasi diye yutturabilirler(!) Örnek mi; şikayet ettiğimiz ve bu güne kadar bir çok kez değiştirdiğimiz 1982 anayasası, siyasi partiler kanununda yapılmayan değişim, lider sultasına terk edilen lidere bağlı vekillerle şikayetler.. vb . Bunları arttırmak mümkün... Amma tek çaremiz okumak okumak..Ve anlayarak sandığa gitmek.. O Nedenle iyi oku, düşün, anla ve oy kullan...