Bilmem katılır mısınız? Özellikle son yıllarda köşe dönme, kısa yoldan adam olma, az zamanda, az bir gayretle çok kazanma gibi bir kolaycılık hastalığı yaygınlaştı. Bu tespiti yaparken özellikle hastalık kelimesini kullanıyorum, zira bu bir alışkanlıktan ziyade bulaşıcı virüs gibi tüm genç nesli tehdit eder hale gelmiş durumda.
Zamane çocuk ve gençleri çoğunlukla kolaycılığı seçiyor, kolaycılığı seviyor. Emek vermek, zahmet etmek, çaba harcamak, gayret göstermek işine gelmiyor. Dünyayı adeta sanal cennet gibi yaşamak istiyorlar. Ekmek elden su gölden bir hayat. Dizi ve filmlerdeki gibi beyaz atlı prens/prensesle karşılaşmak, villalarda hayat sürmek, son model arabalara binmek, en iyi markaları en önce tüketmek temel amaçları gibi görünüyor. (Böyle düşünmeyen ve yaşamayanları tenzih ederim!) Sanki her şeyin en iyisini elde etmek sadece onların hakkıymış gibi buna ulaşamazlarsa isyankâr triplere giriyorlar.
Gençlerdeki bu zihniyet değişimini reklamlar, diziler, yarışmalar da elbette tetikliyor ve örnek teşkil ediyor. Tüm dünyada özellikle topçu ve popçuların popüler olduğu bir zaman diliminde gençleri bu tutumdan uzaklaştırmak ve gerçekleri anlatmak hayli zor görünüyor.
Ne yazık ki kolaycılık neslinin bu istekleri ile zamanın gerçekleri örtüşmüyor. Bir yandan ekmek aslanın ağzında derken, diğer taraftan da hazır ekmeği almaya bile üşenen bir neslin olması tam bir trajikomik bir vakıa. Günümüzde bırakın tembel tembel yatmayı insanların kariyer sahibi olabilmek için adeta iğnenin deliğinden geçerek nice meşakkatlere katlandığını biliyoruz. Hayat ancak çalışana, pes etmeyene, mücadele edene istediğini veriyor, yan gelip yatana değil.
Aslında çocuk ve gençlik dönemi insanın hayatında enerjinin zirve yaptığı dönemdir. Gençlik çağı, eskilerin deyimiyle kanın deli aktığı, Ferhat misali dağların delinebileceği, Mehmet misali gemilerin karadan yürütebileceği bir güce ve kudrete sahip olduğu zaman dilimidir. Bu yıllar yorulmanın ne demek olduğunun bilinmediği, acıya en dayanıklı olunan bir dönemdir. Yani bir bakıma gelecekte
“rahat” edebilmek için çile çekilmeye en müsait dönemdir.
Çocuk ve gençlerin bu hale gelmesinde ailelerin de büyük etkisi var. Çoğu zaman ebeveyn iyi niyetli davranışlarının neticesinde böylesine vurdumduymaz, böylesine, bencil, sabırsız, hedonik, gayesiz, tembel ve hantal bir neslin doğmasına sebep oldular. “Aman! ben çektim çocuğum çekmesin” diyen anne babalar çocuklarını tembelliğe alıştırdılar. Çocuğunu seviyorum diyerek onun adına her şeyi üstlenen anne babalar farkında olmadan buna zemin hazırladıklarını biliyorlar mı? Çocuğunu marka ve moda rüzgarına kaptıran yetişkinler, gelecekte çocuklarının mutsuzluğuna sebep olduklarının bilincindeler mi acaba?
Peki ne yapılması gerekiyor?
Derhal çocuk ve gençlere kolay işin sonunda mutluluğun ol(a)mayacağını anlatmamız lazım. Kolay elde edilenin değerinin olmayacağını bilmeleri gerekiyor. Emeğin, alın terinin, bilek gücünün, efor sarf etmenin alkışlanacak bir faaliyet olduğu bilincini vermemiz gerekiyor. Hazıra dağın dayanmayacağını, emek olmadan yemeğin olmayacağını, nihayetinde de elmasın yontulmadan insanın da yorulmadan mükemmelleşemeyeceğini tez elden bu nesle anlatmamız gerekiyor.