İstiklal savaşının en buhranlı dönemlerinin yaşandığı yıllarda hem orduya şevk ve heyecan vermesi hem de üzerimizdeki kara bulutlara inat bir egemenlik haykırışı olması düşüncesiyle ortaya milli marş oluşturma fikri çıkar. Tertip edilen şiir yarışmasına gönderilen onlarca eser arasından bu özelliklere sahip şiir bulunamayınca milli marş yazma işi Mehmet Akif’e düşmüştür. Büyük şair milli marş olacak şiir için ortaya konulan ödül nedeniyle bu işe pek sıcak bakmaz ama sonunda ikna edilir. Ödül bağışa dönüşür. Bu karanlık günlerde her türlü olumsuzluğa karşın “Korkma!” diye seslenebilecek birinin hem geçmişini hem de milletini iyi tanıyor olması gerekir. Ve yine her şeyden önce verilen mücadelenin mutlaka zaferle sonuçlanacağına inanması gerekir. Bu kişi de Çanakkale gibi bir destanı yazan “Asım’ın nesillerini” tanıyan, o neslin bir ferdi olarak, neslin devamı için vaazlarıyla ve yazılarıyla her fırsatta inancını ve desteğini ortaya koyan Akif’ten başkası olamazdı. Korkma diye seslenmesi sıradan bir korkunun ifadesi değil, her karış toprağı şehit kanıyla sulanmış, altında binlerce kefensiz yatanıyla bir vatan toprağının düşman eline geçmesi, milletin namusunun çiğnenmesi endişesinin Akif’in kalbindeki terennümüdür. Bu endişe ile Akif arkadaşını “yurduma alçakları uğratma sakın!” diye de uyarmayı da ihmal etmez. Bu uyarı sadece o gün cephede savaşan Mehmetçiklere değildir, sonsuza kadar var olacak Türk milletinin tarihin her dönemindeki Mehmetçiklerinedir de. Yani o günkü haykırış sonsuza kadar Türk gençliğinin kulaklarında çınlamalı, kalplerinde yer bulmalıdır. Şanlı tarihimizdeki kahramanlık destanlarından biri de Çanakkale Zaferidir. Milletimizin, iman ve azmi ile metanet ve gücünün bir göstergesi olan Çanakkale Zaferi, vatanı, bayrağı, milleti, dini ve devleti için canını feda eden, şehitlerin destanıdır. 1915’de “Ruh maddeyi, toprak tabyalar çelik kaleleri yenmiş ve Çanakkale geçilememiştir.” Gözünü hasta adam Osmanlı’nın topraklarına dikmiş olan ittifak devletleri, büyük şair Mehmet Akif’in deyimiyle “Eski Dünya, Yeni Dünya, bütün akvâm-ı beşer,” i Çanakkale’ye yığmış adeta “denizlerin ordu, bulutların donanma yağdırdığı” bir ortamda, “Bomba şimşekleri beyninden inip göğsünde sönmekte” olan kahraman Mehmetçik “ bu yol ki hak yolu dönme bilmez yürürüz” diye haykırmıştır. Bu haykırış, bir devrin batmasına tüm dünya da sömürgeleştirilmiş toplulukların milli benliklerine ulaşmasını sağlayan bir haykırıştı. Bu haykırış, “ben size taarruzu değil ölmeyi emrediyorum” diyen bir komutanın milletine, milletinde ilerde kendisine önder olacak büyük Atatürk’e inancının ne kadar kuvvetli olduğunun bir göstergesiydi. Bu haykırış, “bedrin aslanları kadar şanlı Asım’ın nesli’nin” namusu saydığı vatanına sahip çıkışının sesiydi. Bu haykırış, batı emperyalizmine karşı Türk milletinin tarihin her döneminde karşı koyduğu ruh ve mücadele azminin taçlanması ve “Çanakkale geçilmez” vecizesiyle beyinlere nakşedilmesidir. 19. asrın başlarında ki emellerinden hala vazgeçmemiş olan emperyalist güçler günümüzde iç ve dış mihrakları kullanarak, etnik köken ve mezhep ayrılıkları, dini duyguların istismarı ve terör belası ile cennet vatanımızı karmaşaya sürükleyip hayallerine ulaşma peşindeler. Bu hayalperestler şunu unutmasınlar ki tarihin her döneminde “bir hilal için ne güneşler batıran” bu millet bu günde hilali için hiç çekinmeden güneşler batırmaya devam edecektir. Milli birlik ve beraberlik ile tüm güçlükleri yenebileceğini göstermiş olan bu milleti bugün birbirinden koparmaya çalışanlar olduğu gibi yarında olmaya devam edecektir. Ancak Çanakkale’nin büyük komutanı ulu önder Atatürk’ün izinde onun ilkelerine bağlı bu milleti parçalamaya kimsenin gücü yetmeyecektir. Büyük önderin dediği gibi söz konusu vatan olduğunda gerisi daima teferruatta kalacaktır.