LOZAN; TÜKİYE’NİN TAPUSU, TÜRK MİLLETİNİN NAMUSUDUR...

Lozan Antlaşması’nın 96. yılındayız.. 96 yıl önce İsviçre’nin lozan kentinde bir devletin doğuşuna atılan imzalar bu gün kü; bağımsızlığımızın sınırlarımızın teminatı olacaktı... Olmasına olacaktı da; kimine hezimet, kimine efsane, kimine göre gizli bir antlaşma olan Lozan... Radikal islamcıların yıllarca yalanla ve akılla alay edercesine uydurdukları sözlerle, belgesiz yalanlarla 2023 hedef gösterilerek Lozan’ı küçümseme çabaları... Antlaşmaya imza atan heyeti ve başındaki isim İsmet İnönü üzerinden devletin temel yapısına atılan, milli kaynakların, yeraltı zenginliklerinin bilindiği halde çıkartılmıyor Lozan bağlıyor safsatası ile 96 yıl.. Oysa 24 Mart 1926 tarihinde kabul edilen 792 sayılı Petrol Kanunu ile Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde bütün petrol ve petrol bileşiklerinin tâbi olduğu madenlerin aranması ve işletilmesi hakkı Hükümete verilmiştir. Türkiye’nin ilk rafinerisi olan Boğaziçi Tasfiyehanesi, Türkiye Naft Sanayi A.Ş. tarafından kurulmuştur. İstanbul - Beykoz yakınlarında kurulan ve Romanya’dan getirilen ham petrolü işleyen rafineri, günde 40 ton işleme kapasitesine sahiptir. Rafineri, 1934 yılında vergi sorunlarından dolayı kapanmıştır. 27 Mayıs 1933 tarihinde yayımlanan 2189 sayılı Altın ve Petrol Arama ve İşletme İdareleri Teşkiline Dair Kanun’la birlikte arama faaliyetleri başlamıştır. 22 Haziran 1935 tarihinde yürürlüğe giren 2804 sayılı kanunla Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü (MTA) kurulmuş, Altın ve Petrol Arama ve İşletme İdareleri kaldırılarak bütün görevleri MTA’ya devredilmiştir. Batman’ın güneyinde delinen Raman-1 kuyusunda petrole rastlanmış; ticari anlamda ilk petrol keşfi ise 1945 yılında delinen Raman-8 kuyusunda yapılmıştır

16 Mart 1954 tarihinde yürürlüğe giren 6326 sayılı Petrol Kanunu ile 792 sayılı kanun yürürlükten kalkmıştır. Kanun, 1952 tarihli İsrail Petrol Kanunu’nu da hazırlayan hukukçu ve jeolog Max Ball tarafından hazırlanmıştır. Kanun çıkarılırken MTA’nın üstlendiği petrol arama ve işletme görevinin jeolojik istikşaf hariç yeni kurulacak tüzel kişiliğe devri öngörülmüştür. Kanunla yasanın uygulanması görevi Petrol Dairesi Reisliği’ne verilmiştir. Hemen akabinde 6327 sayılı Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı Kanunu yürürlüğe girmiştir. Bu Kanun, Bakanlar Kurulu’na, özel hukuk hükümlerine tâbi bir anonim şirket olan Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’nı (TPAO) kurma yetkisi vermiştir.


Petrol Kanunu ile petrol faaliyetleri yerli ve yabancı özel sermayeye açılmıştır. Kanunla özel şirketlerin araştırma, arama, işletme ve petrolün işlenmesi faaliyetleri mümkün kılınırken, petrol kaynakları ile ilgili olarak devlet adına tasarruf kullanmanın yürütümü için Bakanlar Kurulu, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı (ETKB) ve Petrol Dairesi Reisliği yetkilendirilerek bu iki konu birbirinden ayrılmıştır. Bu yasanın en önemli özelliği, işletmecilik faaliyetleri ile idari karar alma sürecinin birbirinden ayrılmasıdır. Yani genel bütçeden pay ayrılarak yürütülen işletmecilik faaliyetlerinin yürütümü kamu ve özel kesim girişimcilerine açılarak ticari bir hüviyete kavuşturulmuştur.


Bu yukarıdaki bilgiler ‘https://www.petform.org.tr/arama-uretim-sektoru/turkiyede-petrol-uretimi/’ adlı internet sitesinin bilgileridir. Okuyanlar için Lozan antlaşmasının aslında ne kadar milli ve koruyucu olduğunu devletin yeraltı kaynaklarını 1923 -1950 arasında kendi işletimine aldığı zor koşullarda işletime açtığını görüyorsunuz..
Oysa yalana sarılanlar; yalanla milletin kafasını karıştıranlar Lozan üzerinden bir mücadeleyi karalamak için yıllardır bu yalanla milletin bir kısmını zehirlemeyi başardılar.

LOZAN’DA GİZLİ MADDE VAR MI?

“Lozan iki ülkenin değil, birçok ülkenin imzaladığı bir
antlaşmadır. Onaylı birer örneği tüm imzacı ülkelere verilen Lozan’ın, bir veya birkaç ülke için gizli maddelerinin olması mümkün değildir. Bu iddia, Lozan’ın 143 maddesinde aradıkları açıkları bulamayanların palavrasıdır. Gerçek şu: Lozan, emperyalizmin bölünmüş, parçalanmış, Batı’ya bağımlı Türkiye hayallerini yıkan ve şimdilik 94 yıllık barış sağlayan bir diplomasi zaferidir.
Maden ve petrol çıkaramıyoruz yalanı Osmanlı döneminde, 19. yüzyılda Türkiye’nin petrolleri ve madenleri yabancıların kontrolündeydi. II. Abdülhamit, Türkiye’nin bor kaynaklarını, 1887’de bir İngiliz şirketine, Ereğli
kömür işletmelerini de 1882’de Fransız ve İtalyan şirketlerine teslim etmişti. 1902-1911 arasında Osmanlı madenlerinin yarısından fazlası yabancıların elindeydi. Osmanlı petrolleri de İngiliz, Fransız, Alman şirketleriyle II. Abdülhamit’in kontrolündeydi. (Doğan Avcıoğlu, Türkiye’nin Düzeni, Birinci Kitap, İstanbul, 2001, s. 153-164)
Türkiye Cumhuriyeti, Lozan’da kapitülasyonları kaldırdıktan sonra Osmanlı’nın yabancılara verdiği tüm ayrıcalıklara son verdi.
Limanları, demiryollarını, fabrikaları ve madenleri, petrolleri yabancıların elinden alıp millileştirdi.
Bu amaçla Lozan’dan sonra çok sayıda kanun çıkarıldı. Altın ve Petrol Arama ve İşletme İdaresi, Maden Teknik Arama Enstitüsü (MTA), Etibank gibi kurumlar kuruldu.
MTA’nın çalışmaları sonunda ilk verimli petrol alanı 1940’ta Batman’ın Ramandağı bölgesinde bulundu. Bölgede 1948’de bir de rafineri kuruldu.(Tarihçi - Yazar Sinan MEYDAN - SÖZCÜ - 24 Temmuz - 2019)
Değerli okurlar bu gün alıntılarla bir yazı yazdım…
Çünkü bir tarihi karalamak için hangi pencereden baktığınız çok önemlidir.
Lozan; İstanbul’u özgürleştiren, Anadolu’yu Türk’e 2. kez vatan yapan bugün emperyalizmin sözcüsü ve uygulaycısı olan ABD’nin tanımadığı bir antlaşmadır..
96 yıl önce Lozan’da stratejiler telgraflar, tehditler ortasında bir milleti yeniden ayağa diriltecek görüşmeler yapılırken; bu gün oturduğumuz koltuktan, rahat uykularımızdan hala kalkıp o tarihe laf edebiliyorsak utama duygumuzu vefa duygumuzu kaybetmişiz demektir.
Ve Mustafa Kemal Atatürk Nutuk’ta Lozan’ı diğer antlaşmalarla tek tek kıyaslar ve şu sözleri söyler;
“Saygıdeğer Efendiler, Lozan Barış Antlaşması’ndaki hükümleri öteki barış teklifleriyle daha fazla karşılaştırmanın yersiz olduğu düşüncesindeyim. Bu antlaşma, Türk milletine karşı, yüzyıllardan beri hazırlanmış ve Sévres Antlaşması ile tamamlandığı sanılmış büyük bir suikastın sonuçsuz kaldığını bildirir bir belgedir. Osmanlı tarihinde benzeri görülmemiş bir siyasi zafer eseridir! “
Lozan’ın bir “imtihan” olduğunu belirten İsmet İnönü, anılarında bu sınavın önemini şöyle belirtmektedir:
“Mudanya Mütarekesinden sonra Lozan Konferansı, milletimizin Avrupa ortasında davet olunduğu büyük bir imtihandır. Türkiye medeni âlem ortasında, davasını açık ve kesin olarak izah ve müdafaa edecek medeni ve siyasi bir seviyede midir? Acaba oradaki manzara Anadolu dağlarında şu veya bu tesadüfün, veya Türkiye’ye hasım devletler tarafından işlenen şu veya bu hatanın tesadüfi neticesi midir? Yoksa bir milletin belli bir hedefe doğru giriştiği şuurlu bir mücadele midir? Lozan imtihanında işte bu suallerin cevabı verilmiştir.“
96 yıl önce imzalanan LOZAN; TÜKİYE’NİN TAPUSU, TÜRK MİLLETİNİN NAMUSUDUR…