Cumhuriyetimizin 93. Yılını milletçe büyük bir coşku ile kutluyoruz. 19 Mayıs’da Samsun’dan yakılan hürriyet ve istiklal meşalesi Türk’ün bağımsızlığa giden yolunu aydınlatmıştır. Büyük bir İmparatorluğun küllerinden modern ve çağdaş bir devletin kurulmasına giden aydınlık bir yol olmuştur. İşgale uğramış vatan topraklarında karamsarlığın yerine güneş gibi doğup Anadolu’ya yayılmıştır. Her türlü yokluğa ve yoksulluğa rağmen vatan toprağına sahip çıkan Türk milleti 23 Nisan’da oluşturduğu yeni bir yönetim anlayışının adını 29 Ekim 1923’de koymuştur. Milli mücadelemizin önderi büyük Atatürk, milletinin özelliklerini iyi bildiğinden, milletiyle özdeşleştiğinden kendi benliğinde Türk milletini görmektedir. Bu yüzdende “Türk milletinin karakterine ve adetlerine en uygun yönetim şekli cumhuriyettir.” ifadesiyle 29 Ekim’de ilan edilen cumhuriyetin gerekçesini ortaya koymuştur. Doğduğu günden bu tarafa her geçen yıl daha da gelişen ve olgunlaşan cumhuriyetimiz, ulu önderin bize emanet ettiği en büyük miras ve vazgeçilmez bir değerdir. Atatürk’ün hedef olarak gösterdiği çağdaş uygar ülke olma yolunda laik, demokratik Cumhuriyet rejimi ile kat ettiğimiz mesafe küçümsenecek gibi değildir. Türkiye Cumhuriyetinin 93 yıllık öyküsü bir başarı, bir uygarlaşma öyküsüdür. Bugün Türkiye, çağdaş bir ülke, yaşanan ekonomik krizlere rağmen dünyanın en büyük 25 ekonomisinden biri, bölgesinde hatırı sayılan bir güç, bir istikrar unsuru ve Avrupa Birliğine aday ülkelerden biridir. Ancak ülkemiz, üzerinde bulunduğu coğrafya itibarı ile politik, stratejik ve ekonomik bir cazibeye sahiptir. Bu nedenledir ki; binlerce yıldır bu topraklarda, Malazgirt’te, Çanakkale’de, Sakarya’da kanlarıyla renk verdikleri al bayrak altında yaşayan insanlar üzerinde hep plan üstüne plan yapılmış, oyun içinde oyun oynanmıştır. Ancak, vatan, millet ve bayrak sevgisiyle yoğrulmuş milletimiz sayesinde bu oyunlar boşa çıkarılmıştır. Cumhuriyetin yetiştirdiği “fikri hür, vicdanı hür ve irfanı hür nesiller” sayesinde bundan sonra da yapılacak planlar bozulmaya mahkum olacaktır. Cumhuriyete ulaşmamızda ve koruyup bu günlere ulaşmasında kanları ve canları pahasına mücadele eden başta büyük Atatürk olmak üzere aziz şehitlerimizi rahmetle, kahraman gazilerimizi de minnetle yad ediyor, Cumhuriyete sahip çıkması gerekenlerin nasıl bir anlayışa sahip olmaları gerektiği hususunda Büyük Önder Atatürk’ten bir hatıra ile yazımı sonlandırmak istiyorum. “Atatürk, Mudanya yolu ile Bursa’ya gidiyordu. Kalabalık bir halk kitlesi iskelede etrafını çevirmişti. Bir kadının elinde bir kâğıtla Atatürk’e yaklaştığı görüldü. İhtiyar, zayıf bir kadındı. Ata’nın yolunu keserek titrek bir sesle: ??"Beni tanıdın mı oğul? Dedi. Ben sizin Selanik’te komşunuzdum. Bir oğlum var. Devlet demir yollarına girmek istiyor. Siz onu alsınlar dediniz. Fakat müdür dinlemedi. Oğlumu yine işe almamış. Ne olur bir kerede siz söyleseniz. Atatürk’ün çelik bakışlı gözleri samimiyetle parladı. Elleriyle geniş jestler yaparak ve yüksek sesle: ??"Oğlunu almadılar mı? Dedi. Ben tavsiye ettiğim halde mi almadılar? Ne kadar iyi olmuş… İşte cumhuriyet böyle anlaşılacak… Kadın kalabalığın içinde kaybolmuştu. Ve Atatürk adeta kendinden geçmiş bir sesle: ??"İşte cumhuriyetten beklediğimiz netice… Diyordu.” O gün ulaşılan neticenin bugün acaba neresindeyiz????