24 Kasım Cuma Öğretmenler Günü. Yılda bir güne sığdırılan etkinliklerle “eli öpülesi” oldukları hatırlanan, özellikle son yıllarda gittikçe değer kaybetmeye başlayan öğretmenlikle ilgili yıllar önce okuduğum, öğretmen olmanın ne demek olduğunu anlatan güzel bir yazıyı sizinle paylaşmak istiyorum.
“Öğretmen olmak... Koşulsuzca benimsemek; yürekten, bitimsizce sevmektir çatlak toprağı, sığırcık kuşunu, hanımeli çiçeğini ve bakışlarında pırıl pırıl ufuklar barındıran o güzel gözlü öğrencilerini...
Öğretmen olmak beceridir, ustalıktır. Yararlı olmayı bilmek ve bunu kanıtlamaktır tüm çevresine. Sinop’un yüksek tepeli köylerinin birinde berber olmaktır. Öğrencilerini bir güz günü çimenli bahçeye sıra sıra dizip, asalaklardan korumak için saçlarını özenle kesmektir. Düzenli olmayı, insanca yaşamayı benimsemektir öğretmen olmak...
Paylaşmaktır öğretmen olmak... Hem de hiç mi hiç karşılık beklemeden, içtenlikle. Öğle yemeğini yerken, onu kendisine bakan göz sayısının yarısına kadar bölüştürmektir. Doyamasalar da paylaşmanın mutluluğuyla, ısıtmaktır yürekleri öğretmen olmak... “Silgimi kaybettim” diye ıslak ıslak ağlayan öğrencisine kendi silgisini vermek, silgi olmaktır. “Evden para getirmeden simit parası verir misiniz” denildiğinde, cebindeki var olanı hiç düşünmeden vermektir öğretmen olmak...
Öğretmen olmak, Erzincan’da beş sınıfın bir arada barındığı derslikte devrilen soba borularıyla duman olmaktır. Üst üste giyilen çoraplı ama lastik ayakkabı içinde yine de ıpıslak olan ayakları ısıtmak için boruları takmaya çalışmaktır öğretmen olmak...
Bilgisizliği, karanlığı yenmektir öğretmen olmak. Gittiği uzak diyarlarda ilk günlerde köy bakkalına limon sorduğunda, öğrencisinden; “Limon ne ki öğretmenim?” yanıtını almaktır. Görmeseler de, bilmeseler de, tatmasalar da; limonu, kiviyi tanıtmaktır öğretmen olmak. Öğretmen olmak bilmeyeni bilir kılmaktır, hem de şeker tadında.
Hoşgörülü olmaktır öğretmen olmak... İstanbul Yeşilköy’deki okulunda kendi elleriyle boyadıkları paskalya yumurtasını hediye getiren öğrencilerine, kendi inancına uymasa da, “Sizin de bayramınız kutlu olsun.” demektir.
İnsan olmaktır, insanlığı aşılamaktır öğretmen olmak. Varsılına da, yoksuluna da önderlik etmektir. Çok paranın, eğitimli olmanın üstünde bir değer olmadığını, asıl zenginliğin “bilgi” olduğuna inandırmaktır öğretmen olmak...
Cumhuriyetimizin, Türkiye’mizin aydınlığı için, eğitim için, sabahın erken saatlerinde Bismil yollarında dört çınar gibi düşmektir öğretmen olmak. Kendi çocuklarının uyandığını görmeden, öpüp koklamadan asıl çocuklarını, öğrencilerine ulaşmaya çalışırken sonsuzluğa kavuşmaktır öğretmen olmak. Cahillikle savaşırken, karanlıkları silerken, zamansız uykulara dalıvermektir. Yine de yılmamaktır öğretmen olmak...
Gerektiğinde kentli, gerektiğinde köylü olmaktır. Ekin biçen insanlara verilen bir içten merhabayla işe koyulmaktır. Sağlıkçı olmak, ziraatçi olmak, usta olmaktır. Taşı taş üstüne koyan, bilmeyi bilmeyle yücelten, yol gösteren olmaktır.
Öğretmen olmak gürül gürül akan bir ırmak olmaktır Türkiye’mde. Her damlasıyla yaşam vermektir, umut vermektir, aydınlık vermektir insanımıza. Bu coşkulu ırmağın üzerinden günümüzden geleceğe, Atatürk ülküsüyle ulaşmaktır çağıl çağıl. Yeni bin yıllara biz taşıyacağız ülkemizi. Yoksulluklardan, eksikliklerden gözü korkmaz öğretmenin. Çünkü Kurtuluş Destanı’nı, Atatürk Destanı bilmek demektir öğretmen olmak.
Gericilikle, bağnazlıkla, aymazlıkla, cahillikle savaş demektir öğretmen olmak.
Yokluğun var olmaya dönüştüğünü görmek demektir öğretmen olmak.
Bir yel olmak, bulut olmak boncuk boncuk, oluk oluk vatan toprağına yağmaktır öğretmen olmak.
Çatlak topraklarda, parçalanmış tırnaklarla kazanılan bu ülkenin özgürlük türküsünü bilmektir öğretmen olmak. Bu türküyü, cumhuriyet türküsünü dağ dağ, ova ova, ev ev sonsuza yaymak demektir öğretmen olmak...”
Baharda Polatlı kırlarında açan, güz geldi mi Kop dağına göçen, Yürükler yaylasında, Toroslarda eğleşen, Muş ovasında, Ağrı eteğinde, velhasıl bütün yurt bahçelerinde çiçekler yetiştiren bahçıvan olmaktır öğretmen olmak…