Her yıl 24 Nisan geldiğinde ABD başkanı sözde olaylar hakkında ne diyecek diye dikkat kesiliyoruz. Taze başkan Biden’ın bu yıl yaptığı açıklama milletimiz ve tarih açısından iftira niteliğindeydi. Küstahça ve tarihi gerçeklerden uzak bu açıklamaya devlet yetkililerimizden ve STK’lardan gerekli cevaplar verildi.
Horozlar kendi öttükleri için güneşin doğduğunu sanırlarmış. Yine bu horozlar sesleri gür çıktığından olsa gerek ayaklarının battığı pislikleri sesleriyle fark ettirmemeye çalışırlar. Bunun en güzel örnekleri de ABD tarihinde bolca mevcuttur. İşte tarihi itiraf sayılabilecek bir örnek:
“Marlon Brando 1973 yılında The Godfather (Baba) filmiyle Oscar ödülünü kazandı. Fakat Brando, Oscar tarihinde unutulmayacak bir sürpriz yaptı. Törene kendi yerine bir Apaçi’yi gönderdi. Amacı, Amerika’nın Kızılderililere yaptığı katliamı protesto etmek ve bu zulmü bütün dünyaya duyurmaktı.
Brando’nun yerine geleneksel kıyafetiyle sahneye çıkan Sacheen Little Feather (Küçük Tüy) ödülü almayı reddetti. Bunun üzerine konuşma yapması engellenmeye çalışıldı. Yine de Little Feather Marlon Brando tarafından kaleme alınan mektuptan kısa bir bölüm okuyabildi. Daha sonra mektubun tam metni basına dağıtıldı. Marlon Brando’nun gönderdiği Mektubun bir kısmı şöyle…
“200 yıl boyunca toprağı, yaşamı, ailesi ve özgür olma hakkı için savaşan yerli halka şöyle dedik: İndir silahını arkadaş, gel beraber oturalım. İndirirsen eğer silahını arkadaş, barıştan söz ederiz senle, anlaşırız senin hayrına. Silahlarını indirdiklerinde ise onları katlettik, onlara yalan söyledik…
Onları topraklarından koparmak için kandırdık. Hiçbir zaman sadık kalmadığımız ve adına antlaşma dediğimiz o kâğıtları zorla imzalasınlar diye onları açlığa mahkûm ettik. Ve onları, yalnızca yaşamın anımsayabileceği kadar uzun bir süredir yaşam vermiş bu kıtada dilencilere döndürdük. Ve tarihi nasıl yorumlarsanız yorumlayın, ne kadar çarpıtırsanız çarpıtın: biz doğru davranmadık. Ne dürüst olduk ne de adil davrandık.
Onlara ne haklarını iade etmek zorundaydık ne de antlaşmalarımıza sadık kalmak. Çünkü gücümüzün üstünlüğü bize diğerlerinin haklarına saldırma, mallarını gasp etme, yalnızca yaşamlarını ve özgürlüklerini savunmaya çalışırken yaşamlarını ellerinden alma hakkını sağlıyordu. Onların erdemleri suça dönüşürken bizim ahlaksızlıklarımız erdem oluyordu. Fakat bu sapkınlığın ulaşamayacağı bir şey var; o da tarihin büyük hükmü. Emin olun tarih bizi yargılayacaktır…”
ABD tarihinden bir kesit daha, Yaralı Diz Katliamı…
29 Aralık 1890, ABD beş yüz kişilik bir süvari alayını Siyu yerlilerinin kamp yerlerini çevirmesi ve hayalet dansı yapan Kızılderililerin tutuklanması emri ile bölgeye gönderir.
Hayalet dansı, her ne kadar Kızılderililerin kültürel bir dansı olsa da ABD, bu dansı bir saldırı tehdidi olarak görür ve taarruza geçer. Çatışma sırasında yirmi beş süvariye karşılık, aralarında altmış iki kadın ve çocuğun yer aldığı en az 153 Siyu öldürülür. Ancak çatışma sırasındaki kargaşada tam olarak kaç kişinin öldüğü bilinmemektedir.
Katliamı yaşayanlardan biri olan Gelincik Louise katliamı şu sözleriyle anlatır: “Kaçmaya çalıştık. Ama yaban sığırı gibi bir bir vurdular bizi. Beyazların içinde de iyi insanlar bulunduğunu biliyorum, ama kadınları ve çocukları da vurduklarına bakılırsa askerler çok kötü insanlar olmalı. Kızılderili askerler beyaz çocuklara asla böyle yapmazlardı.”
Katliamı yaşayan şaman Kara Geyik katliamı şu sözleriyle özetler: “O zaman kaç kişinin öldüğünü anlayamamıştım. Şimdi kocamışlığımın yüksek tepesinden gerilere baktığımda, yerde birbirleri üzerinde yığılı duran boğazlanmış kadınları ve çocukları hâlâ o genç gözlerimle görebiliyorum. Ve orada, o çamurun içinde bir şeyin daha öldüğünü ve o kar fırtınasına gömüldüğünü görebiliyorum. Evet, bir halkın düşü öldü orada…”
Demokrasi ve İnsan Hakları ihlali konusunda Oscar ödülü verilseydi şayet ABD rakipsiz olurdu. Okyanus ötesinden sesini yükselten horoz, sen kendi ayaklarının battığı pisliklerini temizle desek anlar mı acaba?
ERDEMİN PENCERESİ