Zor günlerden geçiyoruz. Televizyon ekranları, radyo frekansları, gazete sayfaları kan ve kin ile dolu. Kırmızı renk artık başka şeyler hatırlatır oldu beşeri hafızalara. Nerede, ne zaman, nasıl bir zalimliğin ortaya çıkacağını endişe ile bekler olduk. Analar tedirgin, babalar hüzünlü, eşler uykusuz, evlatlar mahzun…
Diğer taraftan milyonlarca masum insan ülkesini, beldesini, şehrini, evini barkını, akrabalarını, tüm hatıralarını geride bırakarak yollara düştü. Ne için? Yaşamak için sadece yaşamak.
Bu hiddet ve şiddet sarmalından canlı cansız her zerre hissesini aldı. Evler, eşyalar, binalar tarumar oldu. Bu arada bedenler kanadığı gibi elbette ruhlar da kanıyor. Hem de oluk oluk…
Kan emici vampirlerin akıttığı her damla kan, yürek yangınına körük çekiyor adeta. Taze yara üzerine tuz ekmiş gibi yürekler dağlanıyor, kelimeler boğazda tıkanıyor. Bir kez daha ruhlar lime lime doğranıyor.
İnsanlar üzgün, insanlar kahırlı, insanlar acılı. Beddua dillere pelesenk olmuş durumda. Allah’ın “kahhar” sıfatını çağırıyor yakarışlar. Yaşamak mı, umut mu, istikbal mi, mutluluk mu? Heyhat! Onlar çok uzak artık bu yaralı gönüllere.
Artık acı ve gözyaşı kanıksandı da sayılar üzerinden başladı tartışma. Şehit sayısı 3 mü, 6 mı, 8 mi, yoksa 18 mi?
Ne fark eder ki.
Ortalığın bu toz dumanı içerisinde göz gözü görmediği gibi gönüller de gönüllere kapandı. Biz davası çoktan tedavülden kalktı. Artık bu hayat arenasında “ben” ler hükümran oldu. Ne için? Bir hiç uğruna.
“Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar” derken meğer şair ne kadar da haklıymış. Belli ki m-edeni dünyanın acımasız simsarları sahne gerisinden ellerini ovuşturuyorlar. Bir taraftan viskilerini yudumlarken diğer taraftan da kıs kıs gülüyorlardır kim bilir.
Ölüm insan için mukadderattır. Hayat ne kadar gerçekse ölüm de o kadar gerçektir. İnsan elbette kendinden geçebilir. Ülkesi, milleti, vatanı, bayrağı, dini, namusu, şerefi için kendini feda edebilir. Ama insanlık ölmemeli. İnsanlık ölürse hayatın anlamı kalmaz. İnsanlık öldüğünde “ruh meal ceset” olan insan sadece kemiyetten ibaret kalır ki işte o an her şeyin son bulduğu andır.
Eyy insanlık sana sesleniyorum. Eyy merhamet sana sesleniyorum. Eyy şefkat sana sesleniyorum! Ne olur bizi sensiz bırakma! Ne olur bizi bize bırakma! Yalvarıyorum ne olur bizi ruhun ıstırabıyla baş başa bırakma.