Hepimizin günlük yaşamında film şeridi gibi geçen olayları, hüzünleri, duyguları, acıları, sevinçleri kısaca hayatın her alanında planlı ya da plansız her şeyi anlık yaşayabiliyoruz.
Peki nefes alıp verdiğimiz dünya yaşamında ve Türkiye’nin son 16 yıllık sürecinde kendi kendimize hiç soruyor muyuz, “Ne kadar mutluyuz”? diye. Ya da bu soruyu soranlara en net cevap olarak neyi, neleri ifade ediyoruz? Kalben mi mutluyuz, yoksa bedenen mi? Madden mi mutluyuz, yoksa manen mi? diye.
Her insan doğumundan, ölümüne kadar bir çok olağanüstü gelişmelerle mutlaka karşı, karşıya kalabiliyor. Yazımın başlığında da sorduğum soruyu önceki senelerde TÜİK, memleketim Sinop’ta yaşayanlara sormuş ve genelinden “Evet biz mutluyuz” yanıtını almışlar.
Acaba bu mutluluğun sebebi neydi?
Güler yüz mü?
Ekonomi mi?
Teknoloji mi?
Doğa mı?
Deniz mi?
Hava mı?
Sanayi mi?
Tarım mı?
Trafik mi?
Sosyal politika mı?
Yerel yönetim mi?
Manevi ortam mı?
Aile mi? Komşuluk mu? Akrabalık mı?
Nedir sizi bu kadar mutlu eden yahu?
Yoksa her gün kötüye giden, can çekişen bir ilin sadece yaşlıların, emeklilerin yaşam alanına dönüşen hayali bir kent olması mı?
Mutlu olmak için doğal güzellik yetiyor mu?
İşlenmeyen topraklar sizi hiç mi mutsuz etmiyor? Nüfusunun % 80’ini dışarıya göç vermiş bir kent sizi hiç mi mutsuz etmiyor?
Köylerinin boşalması, ilçelerinin her geçen gün geriye gitmesi sizi hiç mi mutsuz etmiyor?
İş sahalarının, istihdam alanlarının olmaması sizi hiç mi mutsuz etmiyor?
Sizi bilmem. Sinop merkezde yaşayan vatandaşlarımızı da bilmem. Ama kırsalda zor şartlar altında yaşayan insanların mutlu olduğunu asla düşünmüyorum.
Borç batağına sürüklenmiş, bankaların pençesinde boğuşan, vergi yükünü sırtında taşıyan, faturaların altında inim, inim inleyen insanların mutlu olduğunu hiç ama hiç düşünmüyorum. Asgari ücretle ailesinin ve çocuklarının gıda, eğitim, sağlık gibi asli ihtiyaçlarını gideremeyen, yetiştiremeyen, pazardan en iyisini değil de en çürüğünü alabilen, ayağını yorganına göre uzatsa da yorganın artık iyice kısaldığını gören, çarşıyı, pazarı borçla görebilen, ektiği, diktiği, biçtiği ve ürettiği emekleri para etmeyen insanların mutlu olduğunu hiç sanmıyorum.
Bana göre kim mutlu?
Tuzu kuru olanlar,
Menfaatin etrafına çöreklenenler,
Haram, helal demeden mideyi düşünenler,
Gücün yanında olanlar,
Ranttan beslenenler,
Kul hakkıyla köşeyi dönenler.
Ha bir de, ‘Milletin a...na koyacağız’ deyip koydukça ihale alan müslümanlar!
Cebinde varsa mutluluk.
Yoksa mutsuzluk..
Eskidendi o, yüreğinde sevgi taşıyanların mutlu olduğu bir dünya...
Ama ben çok mutluyum.
Param yoksa da, dosdoğru yazan KALEM’im var.
Haydi bana müsaade...