SARAYA DİRENDİ DE GİTTİ OZAN!

Ömrü hep mücadeleyle geçti.. Bir Ozan geldi, geçti bu dünyadan.. Davasını, kendisini, bulunduğu durumu, sevilen karakterini hiç ama hiç menfaat aracı adına kullanmadı. Kullananlara da “Kullanmayın!” dedi hep. O bir ozandı. o bir şairdi. O bir gönül adamıydı. Gizli olanı mertçe söyler, saraylara boyun eğenlere lafını hiç esirgemezdi. Hep doğrulardan yana oldu. Ne söylediyse içinden geldiği gibi söyledi. Günümüzün Dede Korkut’uydu o. Kitabın ortasından konuşan güzel bir adamdı. Son anına kadar saraya ve saraya yanaşanlara karşı boğuştu hep.. Hiç yılmadı, hiç korkmadı.. Koca Ozan Arif.. Mekânın cennet olsun. Hasta yatağında mücadele veren ve dün aramızdan ayrılan, ülkücü geçinenlerin değil, ülkücü olanların göz bebeği, abisi Ozan Arif’e Allah’tan rahmet diliyorum. KRAL ÇIPLAK OLSA NE YAZAR! Tanzim satışları başladı.. Hem de “Uçuyoruz!” dedikleri dönemde. Savaş yıllarından örnekler verenler, gaz kuyruğu, tüp kuyruğu, yağ kuyruğu diyenler, “Ekonomide çok büyüdük!” söylemleri altında halkı domates, biber, patlıcan, patates, soğan kuyruklarına teslim etti. Bu millet eskiden topraktan çıkanı kendi üretiyor, kendi satıyor, kendi kazanıyor, kendi ayakta duruyordu. Peki ya şimdi? Her şey ithal.. Bir seçime daha gidiyoruz.. Fakat bu kez yerel seçim.. Her sene seçim yapılıyor.. Şaibeler altında, Seçsis sistemiyle.. Devletin tüm olanakları... Her gün beyin uyuşturup zehir akıtan televizyon kanalları.. Radyo frekanslarından çıkan bir ses.. Tek sesli yayın yapan gazeteler.. Kurumlar, kuruluşlar.. Meydanlar, reklam panoları.. Görsellerde hep bir adam var. 17 senedir ondan başka konuşan, ondan başka ses çıkaran, ondan başkasına yer verilmeyen bir sistemin içine hapsolduk. Ülkeyi, ülkenin ekonomisini, ülkenin değerlerini, kıymetlerini, arazilerini, kaynaklarını, doğasını, doğal yapısını, suyunu, ormanını vel hasılı her şeyini kendi istekleri doğrultusunda kullanan, kullandığı ve tek bir elde iki dudak arasında tuttuğu mekanizmada yaşanan olumsuz tüm sonuçları, tüm günahları, tüm kirlilikleri hiç üstlenmeden kendini temize çıkarmasını bilen de bir sistem!.. Algılara, dindarsı söylemlere aldananlar ülkeyi büyük bir girdabın içine attığı gibi kendileri de neye alkış tuttuğunu bilemez oldu. Hani bir laf vardır ya, “Sen beni kör ettin, kötülüğünü de göremez oldum!” diye.. Durum tam da böyle bir hâl aldı.. 24 Haziran öncesi meydanlarda benzer ifadeleri kullanan iktidar mensupları, 24 Haziran üzerinden henüz 8 aylık kısa bir süre geçmesine rağmen 31 Mart yerel seçimler içinde aynı ifadeleri kullanıp halka hayal ürünü vaatlerden söz ediyor ve her seçim olduğu gibi bu seçimde de muhaliflere “Terörist!” imasında bulunup halkın kör edilen gözleri önünde “Beka!” meselesi diyebiliyor. Trajikomik!.. Topuklu danışmanlar hiç mi uyarmıyor? Devletin maaşını alan danışmanlara rağmen. Halkın vergileriyle geçinen yüzlerce bürokrata, kartvizitçilere rağmen. Hata bir olur, iki olur, üç olur, dört olur.. Bir insan hep mi aldanır? Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz günlerde partisinin mitingi için Sivas ilindeydi. İl merkezinde halka yaptığı konuşmada Sivas’ta kendilerinden önce üniversite olmadığını, kendilerinin iktidara gelmesinden sonra Sivas’ta üniversite kurulduğunu ifade etmişti. Bu ifadeler ne acı bir tablodur ki, Sivas halkı tarafından da epeyce alkışlanmıştı. Benim bildiğim sarayın 30’dan fazla iyi derecede maaşlı danışmanları var. “Her konuşma öncesi prompter’a yüklenen bu metinleri kim, hangi danışman hazırlıyor, kim ülkeyi yöneteni böylesine aldatıyor?” onu da bilemiyoruz. Cumhurbaşkanı bu durumu bilmiyor mu? “Yoksa gerçekten bilinçli mi yapıyor?” onu da bilemiyoruz. “Ya da sarayın danışmanları mı genel kültür seviyesinin altında kendisine hizmet veriyor?” Düşündükçe insanın aklına bu sorular gelmiyor da değil. Oysa Sivas Cumhuriyet Üniversitesi ülkemizde çok eski ve köklü üniversitelerden biridir. Sivas Cumhuriyet Üniversitesi 1974 yılında kuruldu. Bölge halkı tarafından bilindiğini düşünmemize rağmen bu ifadelerin alkışlanıyor olması aslında ülkenin içine düştüğü durumu, halkın nasıl televizyon kanalları karşısında zehirlendiğini, uyuşturulduğunu gösteriyordu. Tarih boyunca olan biteni sorgulamayan, araştırmayan, neler olup bitiyor etrafına hiç bakmayan, kendisini yönetene adeta taparcasına bağlı olan toplumlar ülkelerini hep felakete sürüklemişlerdir. Sevgililer Günü! Böyle bir gün yok.. Sevginin günü olmaz.. Sadece israf çılgınlığı.. Seven sevdiğini her gün sevsin.