SENİN İŞİN BE KARDEŞİM!

Türkiye de bu güne kadar hep tartıştık…. Senin partin benim partim.. O ne verdi bu ne verdi derken bir ömür geçti.. Geçen ömürler hep gelecek için dualar etti, onlar için ter akıttı, varını yoğunu onların yoluna kurban etti… Bir vatan bulduk, geçmişi överek, geleceği özleyerek ,üstünde bir yaşam kurduk… Adımız kimi zaman Türk, kimi zaman Kürt, Laz Çerkez, Ermeni oldu ama biz hep birlikte Türkiye olduk, Türk milleti diye bilindik... Geçmişe özlem duyduk, bıraktığımız toprakların neden bırakıldığını, kimi zaman arkadan hançerleyenlerin hançerini, kimi zaman yanımızda olup bizi birbirimize düşürenleri hep lanetle andık. Dün sol-sağ diye bölündük, birbirimize girdik… Binlerce gencimizi kara toprağa verdik… O gün düşünceler siyaset adına çarpışıyordu, bu gün ise sadece siyasetler!!… Şimdi iktidar mısın değil misin, ya da ‘EVET’ çi misin, ‘HAYIR’ cı mısın diye sorar olduk… Bilir misiniz; gelişmiş toplumlar neden daha fazla kitap okur ya da bilimsel makaleler daha fazla önem kazanır? Çünkü; toplumun sorgulama yeteneği geliştikçe insanın bakış açısı da değişir. Her şeyin başı sorgulama yeteneğinin insanoğlunda gelişmiş olması ile doğru orantılıdır. Kabullenmek baştan pes etmektir… Neden felçli ya da kanserli hastalara sürekli yenmek için mücadele et, azmini ve mutluluğunu bozma şeklinde terapiler yapılır. İnsanımızın en büyük zaafı, teslimiyetçi bir algı ile kendisine verilen rolü kabullenmesi kendi üretmeden kendi adına düşünecek insanlar bulmasıdır!!! Halbu ki; sorgulayan toplumlar bu gün muhtaç olduğumuz üretimin her safhasında her durumu her aşamayı sorgulayan, gelişmesine katkıda bulunan, bilimi rehber edinmiş bireylerin neden ve niçin ilişkisini kurmaları neticesinde doğruya gitmelerinden kaynaklıdır. Bu gün bizim beğenmediğimiz oysa İslam dünyası vatandaşlarının gitmek için denizlerde boğulduğu, batı dünyası sorgulamayı keşfettiği günden bu tarafa sürekli büyümüş, yenilikçi akımlarla gelenekçi alt yapıyı, sağladıkları imkan ve teknolojik ilerlemelerle adeta kendine bağlamıştır. Sorgulayan insan; gerekçelerini görmeden nedenlerini ve sonuçlarını bilmeden kabullenmez. O nedenle batı dünyasında demokrasi bireyle doğrudan ve direkt bağlantılıdır. Batı da hayat olağan şeklinde akarken, etrafınızda gördüğünüz her birey başka bireye karşı hatta geleceğe karşı sorumlu olduğunun da farkında olup tavırlarını bu şekilde geliştirmekte hatta yönlendirmektedir. İnsanoğlunu en fazla rahatsız eden, hırçınlaştıran, aklını yitirmesine yol açan olaylar ise gelecek kaygısının başlaması ile baş gösterir. Bu durum ise ne medeniyet ne de demokratik bir tavırla anlaşılabilir, izah edilebilir. O noktaya gelindiğinde her birey ailesini, çevresini kendinden olanı korumak ve yaşama tutunması için ciddi bir mücadeleye girer. Bu gün ‘HAYIR’ diyenlere hain gözü ile bakanların unuttuğu gerçek, bu ülkede yaklaşık %50’lik bir kesimin kaygılarını gidermek, kendi doğrularını anlatmak yerine toptancı bir yaklaşımla suçlamalara yönelmesidir. Halbu ki demokrasi ile gelenler demokrasinin özünde var olan kaygıların giderilmesi, görüşlere saygı çerçevesinde yaklaşılma olgusunu göz ardı etmeleri daha büyük sonuçları da beraberinde getirecek, kutuplaşmalar derinleşecektir. Oysa ki yapılması gereken fikirlerin ve de değişecek maddelerin tartışılması toplumun bunu özümsemesi, eksilerinin artılarının doğru anlatılması, kaygıları giderecek önlemlerin alınması daha büyük bir önem arz ederken söylemlerle gerilen toplum patlamaya hazır bombaya dönüşecektir.. EVET cephesinde aslında değişen bir şey yoktur… Asıl kaygıları ile yaşayan HAYIR cephesindedir! Bu kaygılar; gerek bireysel anlamda yaşam şekli ile doğrudan orantılı, gerekse toplumsal mana da demokratik hakların devlet gücü ile ortadan kaldırılma ya da etki edebilme gücüne dönüşmesidir. İşte bu nedenle EVET cephesinde iktidarın SİSTEM değişikliği adını verdiği anayasa değişikliğinde kendisi gibi düşünmeyenleri, HAİN gibi sözlerle vurması toplumun alt kesimlerinde var olan ayrıştırmayı derinleştirecek daha büyük toplumsal sorunların oluşmasına yol açacaktır. Türkiye Cumhuriyeti, adındaki cumhuriyetle bağlantılı zannedenler, anayasaya da cumhuriyet olgusunun işlenmesini seçimlerin yapılıyor olmasını cumhuriyet gibi algılamaları da yanlıştır. Cumhuriyet; kavram ve kelime olarak kullanıldığında demokratik olmayan ülkelerde de kullanılan bir tanımdır. Örneğin Libya, Irak ve İran cumhuriyeti gibi. Monarşi ile yönetilen ama cumhuriyetle anılan ülke sayısı günümüzde çoktur. Kısacası cumhuriyetin kelime olarak varlığını sürdürmesi değil; yaşamın her alanında kendini göstermesi, seçimlerin demokratik yapılıyor olması, her partinin eşit şartlarda yarışa giriyor olması, vatandaşların özgür iradeleri ile oy kullanıyor olması, seçtiklerinin denetlenebilir olması, yargının herkese eşit olabilmesi bireyin yaşam şekline müdahalede bulunulmaması cumhuriyete değer katan olgu olarak karşımıza çıkar. O nedenle 16 Nisan; HAYIR diyenlerde cumhuriyetin değişmesi, gücün tek elde toplanması kaygısı karşısında EVET diyenlerde daha çok özgürlük, daha çok demokrasi ve istikrar diyerek çıkmalı bunun için toplumu ikna etmelidir. Aksi takdirde HAYIR’ın kaygısı, EVET’in güç algısı, sorgulamayan toplum yapısı bizi felakete sürüklemeye yeter de artar bile!!!… Bu gün güçlü ve iktidar olanlar unutmamalı ki; demokrasi ile geldikleri limandan yine demokratik yollarla ayrılmalıdır… Şimdi sorarım size; Mutluluğa, demokrasiye, eşitliğe, kardeşliğe EVET diyorsak, bölmeye, bölünmeye, ötekileştirmeye, adaletsizliğe, demokrasinin rafa kaldırılmasına insanların hain diye yaftalanmasına HAYIR demek neden günah olsun… Sizin EVET’inizle HAYIR diyenin isteği aynı, korkuları ve endişesi farklı , düşünmek ve tercihini kullanmak, kaygıları gidermekte; CUMHURİYET’TE; DEMOKRASİ’de senin işin be kardeşim!