Türkiye 16 Nisan sonrası şekillenen yeni siyasetle yoluna devam ediyor...
16 nisan Türkiye’de taşları yerinden oynatmış, YSK’nun bu güne kadar görülmemiş uygulamaları ilk kez hayata geçirilmiş ama beklenen sonuç iktidar için gerçekleşmemiştir.
Ak Parti kendi içinde yeniden yapılanma ile kaybedilen oyları geri getirme, 2019 seçimlerinde Ak Parti genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoağn’ı tekrar seçtirmek için her türlü alternatifi deneyecek olmazları olduracak ve bu süreçte en büyük mihenk taşı hem muhalefet hemde iktidar için 30 Mart 2019’da yapılacak olan yerel seçimler olacaktır.
İşte bu noktada kurban bayramı sonrası kurulması beklenen MHP muhaliflerinin oluşturduğu yeni siyasi harekette bu süreçte önemi bir rol alacaktır.
Türkiye’de MHP Genel Merkezinin izlediği politikaları Ak Parti ile özdeşleştiren ve bu nedenle MHP genel merkezine tepki duyan ülkücülerin yeni buluşma yerinin de yeni oluşumun olacağı artık aşikardır.
Ama asıl söylemek istediğim bu sürece girmeden Akşener ve ekibinin TBMM de grup kurmak için çok ciddi temaslarda bulundukları stratejik adımlar attıkları bilgileri gelmektedir...
Yani Kurban bayramı sonrası grup kurulmuş, mecliste temsil edilmeye başamış 5. partinin hazırlıkları da tüm hızı ile sürmektedir.
Ama asıl düşünülen 3 Kasım 2019’da yapılacak olan cumhurbaşkanlığı seçimleridir ki, işte bu seçime girmeden asıl mücadele 30 Mart 2019 daki yerel seçimlerdir. İktidar hem süreci görmek hem de kontrol etmek maksadı ile 30 Mart yerel seçimlerinin tarihi ile oynamayı 3 Kasımda yapılacak cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimleri ile birleştirmeyi hiç düşünmüyor.
Çünkü 30 Mart’ta oluşlacak tablo Cumhurbaşkanı Erdoğan ve dolayısı ile Ak parti için 3 Kasım yeni bir yol haritasını da beraberinde getirecektir.
Özellikle omuzlarında ciddi bir yük olan ana muhalefet partisi CHP ise bu süreçte gerek ADALET yürüyüşü ile gerekse 16 Nisan referandumunda gösterdiği birleştirici çabalarının karşılığını taşrada ufak yükselmelerle alırken asıl büyük oy patlamasını büyükşehirlerde yapacaktır. İktidar bunu görmüş ve buna yönelik adımlar atarak kaybettiği oyları geri almanın peşine düşmüştür. Biliyor ki Ankara ve istanbul’un düşmesi 3 kasım’da kaybetmenin öncü işaretleri olacaktır.
Akşener ve ekibinin yerel seçimlerde CHP ile güç birliği oluşturması iktidarın en büyük korkusudur!
CHP kurucu parti olmanın verdiği güçle Türkiyenin her noktasında yeniden yapılanmakta kurucu gücü birleştirici güce çevirmenin yollarının aramakta ve bu kapsamda her kesimden oy almanın peşindedir.
CHP için bu süreç, vatana bayarağa, askere ve polise kurşun sıkmayan, terörden medet ummayan demıokratik hukuk devletinden yana olan herkesle demokrasi de buluşmak en büyük ortak payda olarak topluma sunulması olacaktır.
Akşener ve ekibinin sahada olması CHP’nin de Türkiye gerçekleri karşısında parti mücadelesi değil hukuk ve demokrasi mücadelesi veriyoruz söylemi toplumda karşılığını almıştır.
Özellikle metropol kentlerde karşlılık bulmuş CHP üye kayıtları her noktada artış göstermeye başlamıştır.
Geçmişte birbiri ile siyasi mücadele içerisinde bulunan gruplar bu gün ülkenin geldiği durum karşısında CHP saflarında yer almaya başlamış olması Ak Parti’nin hem 16 Nisan hemde adalet yürüyüşü sonrasında yeni arayışlara girmesi bu sonucun ürünüdür. Teşkilatlara yeni talimatlar gönderen ve bunu ‘metal yorgunluğu’ olarak nitelendiren genel merkez adeta seferberlik ilan etmiş, CHP’ni siyasi söylemlerin, siyasi tartışmaların içine çekmek için büyük bir çaba sarfetmektedir.
Geçmişte olduğu gibi gelecek günlerde deTBMM’nde önemli bir tartışma konusu da kimine göre transfer kimine göre demokrasi, kimine göre ihanet olarak algılanan, milletvekillerinin parti değiştirmeleri ana gündem maddesi olacaktır.
İşte bu nedenle; toplum olarak bir partiden seçerek gönderdiğimiz insanın parti değiştirmesine kızarız da onu o noktaya getiren parti yönetimlerinin tercihlerine ve Genel Başkanın oy kaygısı ile fikrinden uzak insanları milletvekili yapmasına kızmayız!..
Aslına bakarsınız bende bir zamanlar parti değiştiren vekillere çok kızar ‘davasına ihanet ediyor’ derdim. Ve hep şöyle söylenirdim; ‘seni biz filan partiden seçtik sen oy aldığın kitleye bile danışmadan bir başka partiye gidiyorsun. Biz olmasak sen seçilemezdin! Lider senin istediğini vermediği veya sıraya giremeyeceğini bildiğin için başka yer arıyorsun!’
Bu düşünceler ilk bakıldığında çok doğru da olsa aslında kendimizi ve siyasi hareketimizi inkardır. Demokrasi sadece sizin gibi düşünen insanlardan kurulu değildir. Siyaset uzağı görme sanatı ise geleceğe göre kendi pozisyonuna ayarlamakta bir marifettir.
Liderlerin en büyük özelliği insanları tanıması ve geleceği görmesidir.
Lider tanımlarının içerisinde önemli bir yer tutan bu maddeye bakıldığında bu karakterdeki insanları milletvekili yapan Genel Başkanlarında eleştirilmesi ve bu yönü ile liderlik vasfından yoksun olduğu gerçeğinin gözardı edilmemesi gerekir.
Bu tipteki liderler kendi siyasi felsefelerine inanmadıkları, ülke gerçeklerine akılcı çözümler bulamamaları nedeni ile toplum tarafından kabul görmüş popüler isimlerin kendi partilerinden aday olmalarının önünü açmaktadırlar. Toplumdan, popüler isimler üzerinden oy almayı hedefleyen siyasi hareketler zamanla erimeye mahkumdur.Siyaset ve dava adamlığı kendisi gibi düşünen, aynı ruh ve düşünceye sahip birliktelikten doğan gücün adı olmalıdır.
Siyaset ve demokrasi seçilmişlerin, asil olan halka hesap vermesi olduğu gerçeğinden yola çıkıldığında, parti programlarına ters düşen ve halka verilen sözlerin yerine getirilmemesi bir felsefeyi benimsemiş insanlara demokrasi kuralları içerisinde tepki vermesinin adıdır.
Bugün siyasi arenada parti değiştirenleri, gündeme getirenler aslında kendilerini ve genel başkanlarını yargılamalıdırlar. Bunu iki nedenden dolayı yapmalıdırlar;
1- oy kaygısı ile benimsedikleri fikirden uzak, parti programını benimsemeyen insanları aday gösterdikleri için,
2- İnsanları tanıyamayan ve bu insanlar yüzünden partisini fikrinden sapmış, ilkelerinden uzaklaşmış görüntüsü vermelerine sebep olan il ve ilçe yönetimlerinin kadrosunun ne kadar sağlıklı tercih yapabildiklerini sorgulanması açısından önemlidir.
Seçilen miletvekillerini halkın karşısına çıkartan ve oy isteyen siyasetçilerin ‘biz bunları tanıyamadık, seçilmek için bizim partimize gelmişler, koltuk içinde her yere giderler!’ söylemi geçerli değildir. Demokrasi halka verilen sözlerin yerine getirilmesi getirilememesi durumunda ise yenilerinin gelmesi ile mümkündür. O halde partinizden giden her milletvekili sizin dediğiniz gibi karakteri düşük değil, sîzlerin oy kaygısı ile vatandaşı aldatmanızdan kaynaklanan ve siz onu kullanacağınız yere onun sizi kullanmasıdır. Yani kendi felsefenize güvenmemeniz ve de dışarıdan destek arayarak, iktidara talip olmanız karşısında bu zaafınızı kullanıp milletvekili olan insanların başarısıdır.
Demokrasiler yaşandıkça, fikirler olgunlaştıkça, vekiller asili unutmadıkça siyasete renk gelecektir. Vekil, nereye giderse gitsin, hangi siyasi partiye girerse girsin; halk olarak demokrasi adına, artık gitmesine değil söylediklerine bakmanın zamanı gelmiştir.
Çünkü; bu kadar güçlü iktidarlar karşısında muhalefet etmekte cesaret istediğine göre sorgulanması gereken gidenler değil söyledikleri ve kalanların bu söylenenler karşısında verdikleri cevaptır.
Ve işte 16 nisan’daki %50’lerin kapışması önce 30 mart 2019’da olacaktır.
Bu ülkede siyasi bölünmelere geçit verelim fikirler ancak siyaseta sahnesinde yer bulur icraat sdahnesinde değer alır. Ama bu siyasi ayrımlarımız ne olursa olsun ülke birlikteliğine helal getirilmemelidir.