Geçtiğimiz günlerde 11 şehidimiz vardı Afrin’de. Görsel medya kanallarının çoğunluğunda ise, genel olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gezileri, programları yer alıyordu. Cumhurbaşkanının her anı ana haberlerde yer alıyor!. Bir çok kanal, şehitlerimizin isimlerini alt yazı şeklinde bilgi vermekle yetindi. Şehitlerimizi gündeme alamadılar, ısrarla yazamadılar, ana haberlerde dolu, dolu yer veremediler. Anlatamadılar hayatlarını.
Her şey bahar havasındaymışcasına! ekran hipnozcusu Acun’un programları tam gaz devam etti. Televizyon şaklabanları hiç umursamadan programlarını iptal edemedi. Türk askerinin Afrin’de devam eden son operasyonlarında helikopterimizin düşürülmesi sonucunda ve operasyonlarda hayatını kaybeden şehitlerimizin isimleri şöyleydi:
Hasan Kuş, Halis Koca, Koray Karaca, Burak Akalın, Oğuzcan Ekiz, Enes Sarıaslan
Hamza Karaca, Hüseyin Şahin, Serdar Ege
Erdem Mut, Mehmet İlker Kahraman
Hep imamlar soruyor ya;
“Haklarınızı helal ediyor musunuz”? diye. İmam efendi sorsana uyuyan şu millete,
“Şehitlerimiz size haklarını helal ediyor mu” diye.
“16 yıldır terör bitecek” iddiasıyla halkını aldatanlara da sor. İl, il miting yapanlara, dantelli kefen giyip şov yapanlara, ‘tutmayın bizi, biz de gidelim’ deyip palavra sıkanlara, meydan meydan gülerek oy isteyenlere, şehitlerimizi futbol takımı gibi sayanlara,
‘3-5 kayıp verdik’ diyenlere, çocuklarını Amerikan kolejlerinde okutup Anadolu’nun evlatları üzerinden oy hesabı yapanlara, terör örgütlerinin komuta merkezi Vatikan’dan çıkmayıp dua isteyenlere, PYD liderini başkentte ağırlayanlara, PKK ile masaya oturanlara, Habur’dan PKK’yı, Kobani’den PYD’lileri davul zurna geçirip alnından öpenlere, tedavi edenlere sabah akşam, ‘CEHAAAPEDEN’den başka bir söylemi olmayanlara sor. Suçlu hep başkası mı? diye.
PENCEREDEN ANILARINI SEYREDEN AMCA!
Dışarı da hafif bir yağmur birazda soğuk vardı. İş çıkışı bir arkadaşımla bir yerde çay içelim diye oturduk. Ümraniye çarşı tarafında. Mekanın adı Rumeli çikolatacısı. Yeni açılmış. İçerisi tıklım, tıklım gençler oturmuş, kahkalar havada uçuşuyor ama mekan nezihti. İlk defa girdim. Köşe başı bir masada oturduk. Hemen yan masamızda da 80-90 yaşlarında temiz giyimli, temizli yüzlü yaşlı bir dede cam kenarında oturmuş dışarıyı seyrediyordu. Yanında küçük bir kutu, bir de masada küçük bir poşeti. Dikkatimi çekti. Garsona çayları söylediğimde,
“Bu yan masadaki amca akrabanız ya da tanıdığınız mı?” diye sordum.
“Yok dışarıda üşümüş çay ikram ettik” dedi. Üzüldüm ve kendimi sorguladım. Garson kardeşimizi tekrar nazik bir ifadeyle çağırdım.
“Bu amcaya bir sorar mısın, karnı mı aç mı?, canı bir şey çeker mi?, bir arzusu var mı?” diye. Anladığım kadarıyla kulakları da ağır işitiyordu. Yan masamızdaki amcaya garson sordu;
“Amca karnın aç mı? Ne ikram edelim tost var, peynirli yumurta, pasta, kek filan var” diye sıraladı. Amca belliydi ve anlamıştım ki ihtiyaç sahibiydi. Biz sordurana kadar halini arz etmemişti utancından. Aslında o halini anlatmasa da,
“Biz halden anlamalıyız, insanlığa örnek olmalıyız” dedim kendime içimden. Amca kendisine yaklaşan garsona,
“Sabahtan beri bu verdiğiniz çaydan başka ağzıma bir şey sürmedim” dedi. Dilenci değildi, öyle olsa yüzsüz olurdu. Bu amca öyle değil düzgün bir yüzü, tatlı bir dili vardı. Sessizce kıyıda, köşede çay içiyordu. Nitekim garson isteğini sordu. Amca,
“çorba var mı?” dedi. Garson çorbanın olmadığını amca ise, diğer saydıklarını yiyemediğini söyledi. Garson kardeşimizi çağırdım
“Amcaya ne isterse ver” dedim usulca kimseye bu durumu afişe etmeden sessizce. Etraf kalabalıktı çünkü. Gösterişe girmesin diye masamdan kalktım yanına usulca yaklaşıp,
“Amca şu parayı alır mısın güzel bir çorba içersin” dedim eğilerek. Söylemesi ayıp bu tarz şeyleri yazmayı, afişe etmeyi asla sevmem. Hatta tenkid ederim sık sık yazılarımda ve çevremde. Ama belki herkesi dilenci olarak gördüğümüz içindir ki, gerçek ihtiyaç sahiplerini unutabiliriz diye yazmak, hatırlatmak istedim sizlere. Yaşlı amcanın yanına yaklaşıp elini tuttum, çaktırmadan cebimdeki tüm parayı paylaştım. Hem ihtiyacı vardır diye fazlaca vermeye çalıştım. İnanır mısınız sevincinden ağladı. Geçmişini anlattı dinledim. Sessizce tekrar masama geçtim. Döndü göz yaşlarını yine tutamadı, dualar etti sağolsun. Sonrasını düşündüm ve bir kağıt kalem isteyip numaramı yazdım. Kulağına eğilerek,
“Amca sıkıntıya düşersen beni mutlaka arattır, bulunduğun yere gelirim” dedim. Çok memnun oldu. Bi süre daha oturup sarılarak, güzel bir yüz ifadesiyle gitti. Kusura bakmayın bunu farklı bir amaçla yazmadım. Şuurumuza katkı olsun istedim.
ALİ OSMAN ÖNDER
SOR BAKALIM SUÇLU HEP BAŞKASI MI!