Uzun zamandır yazmadım..
Kimileri ne yazacak diye bekledi...
Kimileri ise oh çekerek ...
Ama bu süreçte en çok gördüğüm olay ise karaktersizliğin zirve yaptığı bu dönemde insanın dostlarını tanımasının ne kadar önemli olduğu gerçeğini kavradım..
Öncelikle kimseyi dolandırmadık..
Kimsenin parasına el koymadık..
Kimse benim Mustafa’dan alacağım var diyerek kapımı çalmadı....
Ya da sokakta bizi de dolandırdı diyen olmadı. Devletten 1 kuruş kredi kullanmadım hibe almadım..
Kimseyi devletin kapısına veya mahkeme kapısına dikmedim. Kimsenin alın terine dokunmadım..
Çalıştırdığım işçinin parasını vermemezlilik, hakkını ödememezlik yapmadım.
Çocuklarıma hak etmediği bir bursu almadım, talep etmedim..
Hem devlet işinde çalışıp hemde vergisiz sualsiz ek kazanç elde etmedim.
Çalıştığım ya da ürettiğim her ürünün vergisini verdim.
Sinop’ta bu gün yayınlanan gazetelerde emeği olan, günlük bir gazetenin Sinop’ta yayın hayatına başlamasına ve çok sayıda gazetecinin yetişmesine vesile oldum.
Ama gel gör ki; bunca hassasiyetime ve kimliğime rağmen işyerimde talihsiz bir süreç yaşandı. Her ay düzenli olarak ödediğim faturalarımın geliyor olması nedeni ile şüphelenmediğim, dikkat etmediğim ve yıllarca haber yaptığım, uyardığım bir husus olan kaçak elektrik kendi işyerimde de çıktı.
Oysa denetimlerin olduğunu biliyor, üstelik bir kaç gün öncede E. K. benden itiraz için şikayet dilekçesi yazmamı istemişti. Kongre süreci ve tüm Türkiyeyi sarsan araba vurgunu olayında ismimin bu kadar öne çıktığı bir süreçte yaşanılan bu hadise beni oldukça derinden etkiledi.
Oysa AKP iktidarı kendi döneminde kamu malı olan elektriği özel şirketlere devrederek hırsızlıktan çıkartmış yargı kararları ile sürecin ‘KARŞILIKSIZ KULLANMA’ suçu tanımına sokmuştu. Bu gün bunun aksine iddia edenlerden yargı karşısında hesap verecektir.
Kısacası ehliyetsiz araç kullanmak ya da idari bir para cezasına dönüşen bu süreçte ödenen cezalar inanın bir işyerinin ya da evin ocağına incir ağacı dikecek cinsten. Bu noktada belirtmek isterim ki; sakın ola denemeyin geçmişte yüz kızartıcı suç olan durumdan daha ağır bu durum olup artık ocaklara incir ağacı diken cezalara dönüşmüş durumda...
Ama bu yapılan işin doğru olduğunu ya da suç olmadığını göstermez. Bu özel şirkette olsa var olan fiili bir durum var ve binlerce insan faturalarında kayıp kaçak bedeli öderken buna ortak olduğum suçunu ve gerçeğini değiştirmez. Bu nedenle özellikle bilerek ya da bilmeyerek ortaya çıkan bu durum beni oldukça fazla üzmüştür. İş yerime gelen bir çok insan bilir ki ben çok zaman orda durmam, bulunmam. Bazen gelen insanlarımız bile kendileri kendi işini yapar, çıktısını alır, çayını içer varsa ücretini öder ya da teşekkür eder gider... Kim olduğunu dahi sormam.. Bunu en iyi de yanımda çalışanlar ve gelip gidenler bilir. Bu güne kadar işyerimde çalışıpta huzursuz ayrılan veya suçlayarak ayrılan olmadı.. Varsa benim de haberimin olmasını beklerim..
Tabii ki oluşan bu durum sonrası kendimde acaba gerçekten ödediğim faturalar düşük mü? diyerek hemen bir araştırma içine girdim. Boyabat’taki matbaacı arkadaştan Sinop’ta günlük yayın yapan Vitrinhaber’den 6 ay geriye dönük faturaları istedim. Sağolsunlar hiç tereddüt etmeden hepsini gönderdiler. Ali Sezer’e ve Serhat Özşahin’e teşekkür ediyorum.. 1 yıl önce matbaa kurtarmadığı için fatura basımı ile ilgili antlaşmayı iptal etmiştim. Boyabat hala antlaşmalı matbaa ve gazete çıkartıyor. Sinop her gün benim 2 katım gazete basıyor ama onların ödediği faturanın 2 katını ödediğimi görünce bir kez daha şaşırdım.
Bu nasıl kaçak? diye...Bu benim bilmediğim kullanmadığım ama var olan bir kaçak yapı olarak ortaya çıktı(Tabii ki; inanıp inanmak sizin vicdanınızla ilgili saygı duyarım). Kışın benim iş yerime gelen herkes bilir ki; benim işyerim pelet soba ile ısınır... Kaçak elektrik kullanan biri klimasını sökmez, ısınacağım diyerek pelet soba ile uğraşmaz ama her yıl 2-3 ton pelet yakarım. Bazen yanar bazen yanmaz ama onda bile elektrikli ısıtma yapmam.. Kaçak kullanan biri bunları düşünür mü?
Matbaada ve etrafımda yaşanan elektrikle ilgili sorunlar olduğunda YEDAŞ’ı arayan panoyu kontrol etmesini isteyen , YEDAŞ’ı çağıran isimde benim. Bunu YEDAŞ çalışanları da en iyi bilenlerden.. Panoyu bakamayız diyerek geri gidenlerde onlar... Kaçak kullannan kişi bilerek isteyerek panoya bakılmasını ister mi?
Benim oraya gelip çayını içen kahvesini içen isimler bunu bilirken bu kadar adileşenlere bel altı vuracak kadar yüzsüzleşenlere söyleyecek sözüm yok!... Dün kapımızı çalanlar bu gün siyaset uğruna bel altı vuracaksa eyvallah ama onlar kadar adileşecek ya da çamura yatacak değilim... Benim orada bir kaçak elektrik çıkmıştır ve bu durum doğrudur. Siz neye inanırsanız, inanın ya da nasıl inanırsanız inanın. Bu işyerinin 20 - 30 yıl yakamayacağı kadar bir ceza ödedim. Her ay ödedöğim faturalar ortadayken bu noktada hukuki olarakta hakkımı arayacağım.
Haa birileri farklı değerlendirebilir.. Benim nakit param hiç olmadı. Birikmişim ya da sağda solda gayrimenkulüm hiç olmadı. Bunun için bir hırsımda olmadı. Bazen dostlar bazende tanıdıklar vesile oldu. Günü birlik bir hayatım oldu. Bu olayı duyan çok sayıda dostum da yardıma koştu. Kimi parasını, kimi hanımının bileziğini getirmek istedi. Kimisi 2. aracını teslim ederek Mustafa bunu al öde diyerek yardımcı oldu. Var olsunlar. Hiç ummadığım yıllar önce Sinop’ta gazete Yazı işleri Müdürlüğü döneminde hastanede yardımcı olduğum köyden bir vatandaş olan S.L.nin bile almasamda kalkıp maddi yardım getirmesi bile benim için hayatımın en anlamlı olayı oldu. Bu bana Durağanlı bir kuyumcu amcanın benim hatırlamadığım ama onun unutmadığı Sinop’ta dönemin bağ kur sırasında yardımcı olduğumu hatırlatıp seni hiç unutmam demesi kadar önemli idi... Belki borç para istesem vermeyecek olan ama bunu benim yapmadığıma inanarak koşup gelen o kadar çok dostum var mış ki; kendim bile şaşırdım. Ödediğim cezaya gelince birilerinden duymayın 255 bin 589 TL. 43 Kr.tur. Yani kısacası biz hatamızın bedelini ödedik. Sağolsun bizi sevip güvenen akrabalarım, eş ve dostlarımız bu açığımızı hemen kapatarak cezamızı ödememize yardımcı oldular. Onları hiç bir zaman unutmayacağım...
Umarım bize hırsız diyen ama çaldıklarını hala yerine koymayanlarda, kul hakkı yiyenlerde bizi suçlarken yedikleri haramın çaldıkları devlet parasını yerine koyarlar. Ya da milleti dolandırıp alınterini sömüren dolandırmasına vesile olanlarda vatandaşın mağduriyetini giderirler. Alllah’a şükür ki kimsenin mağduriyetine veya dolandırılmasına vesile olmadık. Bilakis onların hakkını hukunu savunduk. Bu gün o belgeler araba mağdurlarının en büyük yasal güvencesi oldu.
Ama bilerek ya da isteyerek utanılacak hiç bir şey yapmadım, kimsenin alınterine dokunmadım, kul hakkı yemedim.. Bu güne kadar ne ailemden birisi ile ilgili olarak ne de kendimle ilgili devlet dairesinde iş aradım ne de işe girmek için birilerinin kapısına dayandım.
Bu konu ile ilgili olarak kimseyi suçlayacak değilim. Şu ya da bu yaptı diyecek durumda da değilim. Bu benim işyerimde çıktı ve sorumluluk bana aitr .. Ödenecek cezayı öder hakkımızı hukuk yolu ile ararız.
Birilerinin dediği gibi hiç acite etmedim. Kimse bilmezken herkese olayın doğru olduğunu konuşan söyleyen ve benim orada böyle vakanın yaşandığını söyledim. Kimseden bir talebim olmadı ve kimseye farklı bir söylem belirtmedim.
Bu olayın üzerinden yürüyerek beni susturacağını ya da Mustafa artık yazmaz diyenler olabilir. Merak etmeyin yine yazacağız! Yine milletinin kanını emen, dolandıran hibe kredileri iç edenleri kendi çıkarları için insanların alın terini yok edenleri haksız kazanç elde edenleri hak etmediği halde bir makama gelenleri yazmaya devam edeceğiz. Biz yazıyoruz sizde benimle ilgili yazabilirsiniz.
Bu sizin hakkınız! Ama dost görünümlü olup yılandan daha zehirli olanlar, menfaatini düşünenler hep vardı yarında olacaktır. Kızılıderili atasözü der ki; “ihanet arkadaşlık zincirini karartır, fakat vefa onu her zamankinden daha parlak yapar” Her daim vefalı dostlarınız olması dileği ile...