HaberlerHaber Girişi : 03 Ağustos 2015 00:00

Teröristlerle anladıkları dilden konuşun!

Teröristlerle anladıkları dilden konuşun!
Açıklamasında; 2003 yılında Irak’ın işgali ve bütünlüğünün ortadan kaldırılmasıyla başlayan gelişmelerin, Birinci Paylaşım Savaşı’ndan yüz yıl sonra Türk-İslam coğrafyasının yeniden kan gölüne dönmesine zemin hazırladığının altını çizen Metin Oktay Fındık, sözlerine şöyle devam etti: "Arap Baharı sahtekârlığıyla Müslüman ülkelere yönelik emperyalist saldırılar, selefi-cihatçı ideoloji adına İslam dinine ve insanlığa karşı işlenen cinayetler bu büyük ve derin buhranın yansımalarından ibarettir. Sınırlarımızın içindeki terörü, çok daha büyük bir tehdit haline getiren bu gelişmeler karşısında, son derecede yanlış bir kararla başlatılan “açılım ve çözüm” politikaları içeride PKK ve uzantılarının alan kazanması, Suriye’de ise kantonlar kurarak Türkiye’yi çevreleyen bir siyasî projenin hayata geçirilmesi ile sonuçlanmıştır.

 

“ÇÖZÜM SÜRECİNE ZARAR GELMESİN” GEREKÇESİ GAFİLLİKTİR
Türk devletinin bütünlüğü ve bekası ağır bir tehdit altındadır. Devleti yönetenler, Mecliste millet adına bulunanlar ve bütün vatanseverler, öncelikle yanlıştan dönmenin fazilet olduğu gerçeğini kabul ve teslim etmelidirler. Güvenlikçi yaklaşımla meselelerin halledilemeyeceğini söyleyenler bugün meydana gelen terör eylemleri karşısında yüzleri kızarmadan güvenlik zafiyetinden bahsetmektedirler. Devlet, çözüm sürecine zarar gelmesin gibi gafilane bir gerekçe ile derin bir zafiyete uğratılmıştır.

 

 6-8 Ekimden sonra sıkça telaffuz edilen “kamu düzeni” kavramı lafta kalmış, PKK ve uzantısı yapılanmalar sadece Doğu ve Güneydoğu’da değil, İstanbul başta olmak üzere ülkenin pek çok yerinde faaliyetlerini yoğunlaştırmıştır. Şehir meydanlarında silahlarla gösteri yapılmakta, yollar kesilmektedir. Kürtçü siyasete oy desteği veren kesimler, Meclisteki temsilin, sadece ve yalnızca etnik bölücülerin talep çıtasını yükselttiğini anlamalıdırlar. Yerel yönetim sistemindeki değişikliklerin PKK’ya bölgede sağladığı imkânlar şimdi de ülke düzeyine taşınmak istenmektedir.

 

SURİYE PKK’SINA YARDIM ULAŞTIRILMASI AYMAZLIKTIR
Suriye’nin kuzeyinde geniş bir alanı kontrol eden Suriye PKK’sına yardım ulaştırılması tam bir çaresizlik ve aymazlık örneği olarak tarihe geçmiştir. Diğer yandan, PKK ve hamilerinin IŞİD’i bahane ederek Türk devletini PYD’yi desteklemeye mecbur bırakmalarına psikolojik destek veren Türklük düşmanı medya mensupları görevlerini hakkıyla yerine getirmektedir. Türkiye, içeride ve dışarıda millî varlığına yönelik kimden gelirse gelsin en sert şekilde mücadele etmelidir.  Ancak şurası unutulmasın ki, Türk devleti başkalarının hedeflerinin taşeronu değildir. Bu bakımdan Suriye içinde çekilmek istendiğimiz bataklık konusunda azami hassasiyetin gösterilmesi tabiidir.

 

TÜRKMENLER KORUNMALIDIR
Türk Devletinin ve Irak ve Suriye’deki Türkmen kardeşlerimizin karşı karşıya bulunduğu çok taraflı tehdide karşı bütünlüklü bir siyaset inşa ve icra etmesi tarihî ve kaçınılmaz bir vazife haline gelmiştir. Bunun için öncelikle, temel insan hak ve özgürlüklerine halel getirmeden terörle ve teröristle tavizsiz mücadele ilkesinin hayata geçirilmesi zaruridir. Suriye ve Ortadoğu politikalarındaki hatalardan gerekli dersler çıkarılmalı,  gerçekler ışığında ve millî çıkarlarımız doğrultusunda kararlı ve sağlam bir yol haritası tespit edilmelidir. 

 

TERÖRİSTLE ANLADIĞI DİLDE KONUŞULMALIDIR, ETNİK FİTNE YOK EDİLMELİDİR
Unutulmamalıdır ki, teröristle anladığı dilden konuşmayan hiçbir yaklaşım anaların ağlamamasını sağlamaz. Başka hedeflerini tahakkuk ettirmek fırsatı sağlayan geçici bir süre için “çatışmasızlık” politikasından yararlanan terör örgütüne bel bağlamanın “tarihî yanılgı”sının maliyeti ağırdır. Türk devletini yönetenler derhal, milletimizin içine sokulan bu “etnik fitne”nin yok edilmesi için gerekli tedbirleri almakla yükümlüdürler.

 

Türkiye öncelikle kendi birliğini ve bütünlüğünü tehdit eden terör örgütünü etkisiz hale getirmeli, sonra da güneyimizden gelen her türlü tehlikeyi bertaraf edecek caydırıcı tedbirleri geliştirmelidir. Siyasiler, Türkiye’nin birliği ve Türk milletinin bütünlüğüne yönelik tehdit karşısında şahsî kaygılar veya parti çıkarlarından arınmış olarak tam bir yüksek feragat ve şuurla hareket etmelidirler. Aksi takdirde tarih ve millet huzurunda mesul olacak ve vebal altında kalacaklardır.
Daha önce müteaddit yazı ve açıklamalarımızda ifade ettiğimiz bu uyarıların dikkate alınmasını bekliyor, bu tarihî eşikte, Osmanlı Devletinin dağılma döneminde millî şuuru ayağa kaldıran ve Türkiye Cumhuriyetinin inşasında temel bir rol oynamış olan bu köklü Ocağın sesine kulak verilmesini ümit ediyoruz.”