Dünya üzerinde yaşayan milletlerin büyük çoğunluğu kullandıkları dil ile adlandırılmaktadır. Sömürge dönemlerinde sadece ekonomik kaynakları değil kültürleri de sömürgeleştiren emperyalistlerin hakim olduğu yerlerde yaşayanlar dillerini kaybettikleri için benliklerinden uzaklaşarak sömürgecileri gibi konuşup yaşamaya başlamışlardır.
Milletlerin bağımsızlıklarını semalarında dalgalandırdıkları bayrakları, milli benliklerini ise kullandıkları dil yansıtır. Bu nedenle bayrağımızı dalgalandırdığımız coğrafyanın vatan olması ve kalması için gösterdiğimiz hassasiyet kadar sahip olduğumuz dilimize de sahip çıkmak zorundayız. Vatanın parçalanması için uğraşanlar kadar günümüzde dilimizi yozlaştırma ve Türk gibi düşünmenin olmazsa olmazı ses bayrağımız Türkçemizin de elden gitmesi için ne yazık ki gayret sarf edenler var. Özellikle teknolojik gelişmelerden sonra gençlerimizin kullanmaya başladığı iletişim dili maalesef ses bayrağımızın geleceği açısından endişe verici durumdadır. Türk dilinin, kendi benliğini, aslındaki güzellik ve zenginliğini koruması için, bütün herkes dikkatli ve ilgili olmak durumundadır. Bu nedenle çocuklarımıza ve iş yerlerimize verdiğimiz isimler konusunda hassas olmak durumundayız. Özellikle çocuklarımıza verebileceğimiz sanki Türkçe isim yokmuş gibi “Kur’an’da geçmesi lazım” gibi batıl bir inançla, anlamını bilmediğimiz Arapça ya da modern olsun diye batı dillerinden uydurma kelimeleri isim olarak seçme yanlışına düşmeyelim. İşte isim olarak kullanılan birkaç Arapça kelimenin anlamları; “aleyna” bize ait, bizim üzerimize, “bade” içki, kadeh, yine “cennet kapısı” anlamına geldiği için verildiği öne sürülen “ceylin” ismi aslında İngilizcede ki “jaylin” den Türkçeleştirilmiştir. Yine yaygın olan “ecrin” isminin Türkçe karşılığı da ücret demektir. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün olmakla birlikte asıl dikkat çekmek istediğim su gibi berrak Türkçe isimlerimiz varken ne gerek var bizden olmayan isimleri vererek çocuklarımızı anlam olarak sıkıntıya sokmaya ya da başka milletlerin çocuklarıymış gibi adlandırmaya...
Devletimizin kurucusu Atatürk “Türk demek, dil demektir. Ulusun çok açık niteliklerinden birisi de dildir. Her şeyden Önce ve kesinlikle Türkçe konuşulmalıdır. Ülkesini, yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk ulusu, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır.” Sözleriyle Türkçe konuşmanın ve Türkçeye sahip çıkmanın önemine değinmiştir. Ne yazık ki millet olmanın en önemli göstergesi sayılan dil konusunda bilinçli ya da bilinçsizce yapılanlar günümüzde hem dilimizi kaybetmeye hem de birlik ve beraberliğimizi bozarak millet olarak parçalanmaya zemin hazırlamaktadır.
Sizleri dil üzerindeki yozlaşmayı ve AB dayatmaları ile yapılan çalışmaları birde yüzyıllar öncesinde ünlü düşünür Konfiçyus’un şu tespitiyle bir kez daha düşünmeye davet ederek ses bayrağımıza sahip çıkmaya davet ediyorum. Bakın ne diyor Konfiçyus: “Bir memleketin idaresini ele alsaydım, yapacağım ilk iş, hiç şüphesiz dili gözden geçirmek olurdu. Çünkü dil kusurlu ise; kelimeler düşünceyi ifade edemez. Düşünce iyi ifade edilemezse; vazife ve hizmetler gerektiği gibi yapılamaz. Vazife ve hizmetlerin gerektiği gibi yapılamadığı yerlerde âdet, kaide ve kültür bozulur. Âdet, kaide ve kültür bozulursa adalet yanlış yönlere sapar. Adalet yoldan çıkarsa, şaşkınlık içine düşen halk yapacağını, işin nereye varacağını bilemez. İşte bunun içindir ki hiçbir şey dil kadar önemli değildir.”
Atatürk›ün başkanlığında 1932 yılında toplanan Birinci Türk Dil Kurultayı›nın açılış günü olan 26 Eylül Türk Dil Bayramı olarak kutlanmaktadır. Türkçe konuşan, Türkçe düşünen herkesin bayramı kutlu olsun...