İlçe olarak çöküyoruz...
Yılların getirdiği yorgunluk, umutsuzluk, vurdumduymazlık derken şimdilerde psikolojik olarak çökmüş bir esnafla karşı karşıyayız..
Aslında sorunlar hepİmiz için aynı..
Zincirleme bir reaksiyon gibi tüm kesimleri etkilerken sadece uzağı görmekte zorlanan kesimler kendilerine dokunmadıkça kaybedilen ya da kaybedilmek üzere olan bir çok değerin ve de olumsuzluğun farkında bile değil..
Bu gün yıllar önce yazdığım bir yazı vardı.
Yarın bir gün bu Hanönü’ndeki bakır işletmesinden yaşanacak olumsuzluklar bölgedeki tarımı da etkileyeceğini belirtmiş gerekli denetimlerin daha sık yapılması hususunda yerel siyasilerin baskın olmasını önermiştim.
Aradan uzun bir zaman geçti..
Kimse ilgilenmedi ama bu gün artık Hanönü bakır işletmesi büyüdükçe ekonomik değeri arttıkça bakır ayırma işleminde kullanılan kimyasalların suya karıştığı iddiası şimdi cılızda kalsa ulusal basının gündemine taşınmaya başladı bile..
Bu durum özellikle geçimin çeltiğe bağlayan Boyabat ve Durağan ovasında üretim yapan çeltik üreticisini etkileyecektir.
Ortaya çıkan olumsuz tablo verim olarak düşürürken aynı zamanda satış noktasında tercih edilir bir marka ya da ürün olmaktan çıkmasının önünü açabilir. Bu da bölgede n alım gerçekleştiren ya da üretim yapan satan firmaların satışlarına dolayısı ile de çeltik üreticisinin emeğini alamasına kadar gidecek bir süreci tetikleyebilir.
Bir zamanlar Çarşamba Azot sanayinin bölgedeki tarımsal üretime verdiği zarar göz önüne alındığında bu durumun vahametini bu gün anlamayanlar yarın geçte olsa yaşadıkları ekonomik tablo da anlayacaklardır.
Bölgede yapılacak her türlü tarımsal faaliyet işleyen dedikodu mekanizması Gökırmak’tan beslenen ovayı doğrudan etkileyecek piyasaya tarımsal ürün sunacak çiftçimiz ve de sektörde faaliyet gösteren firmalar için oldukça zor olacaktır.
Bu süreç ilerlemeye devam ettiğinde firmalar markalarından Durağan - Boyabat menşeili pirinç yazmaktan vazgeçecek ya da üretim yerlerini farklı noktalar göstererek pirinç satmaya devam edecektir. Her halükarda kaybeden bölge ve özellikle ekonomisinin %75’i i tarıma dayalı olan ilçemiz bundan olumsuz etkilenecektir.
Peki ne yapmalı?
Hanönü’nde kurulan bölgeye ve de ülkemize sağladığı istihdamla dikkat çeken Bakır üretme tesisinin şeffaf ve denetlenebilir olması üretilen madenin üretim aşamasının bölge insanı ve doğa için zararsız olduğunun görülebilir bir duruma taşıması gerekir. Vahşice yapılan doğa katliamı yerine gelişmiş ülkelerde olduğu gibi maliyetten kaçmadan daha bilimsel ve bölgenin dokusuna zarar vermeden çeşitli üretim metotları ile sürdürülmelidir.
Bu durum ucuza mal etmek ihracat yapmak ve de bölgede istihdam kalkanının arkasına saklanarak yapılan doğa katliamı ve ayrıştırma yönteminde dikkatsiz özensiz bir çalışma tam bir felakete yol açarsa işte o zaman ne gelecek bizi affeder ne de bölgemizde yaşanacak doğal tahribat onarılabilir.
Bu gün bizi Durağan’da yönetenler aslında 40 yıldır var olan sorunları görmeyen ve çözüm için çaba sarf etmeyen bir yapının aktörleridir.
Bunca yıldır söylemek istediğim şey aslında panayıra gelip iki laf eden en iyi gözlemci durumunda olan panayır esnafıdır.
Onlar samimi oldukları insanlarla konuşurken şu cümleyi, çok sık söylerler; “ben ve ailem uzun zamandır Durağan panayırına geliriz. Bu 30 yıldır hiç mi değişmez. Nasıl bıraktıysak her yıl aynı ilçe ile karşılaşıyoruz”..
Bu sözler panayır esnafının dostlarına söylediği karşısında ne görüyorsun diyerek soran Durağanlı hemşehrimize verdiği yanıttır. Aslında mesajı alırken üzülmesi, gereken düşünmesi gereken Durağandaki tüm seçmen kitlesi ve bunda payı olan biz siyasileriz.
Ama kavgamız seçimlerde ‘o olmasın, şu olmasın benden olsun bizden olsun’ kavgasıdır...
Ama kaybedeni tel olan yıllardır değişmeyen kaderimizi barajla giden köylerimiz ve veremediğimiz mücadelenin sonucunda temsil yetkisi olmayan kişilere verdiğimiz yetki ile çöktük çökmeye devam ediyoruz. Ama olsun elimizde sadece tarımı olan onu da Hanönü’nde yaşanacak bir facia sonrası tamamen kaybedeceğimiz bir sürece doğru tam hız ilerliyoruz..